• https://api.whatsapp.com/send?phone=05521012184
  • https://www.twitter.com/@kifsamer
  • https://www.instagram.com/psikologizzetgullu
  • https://youtube.com/@psikologizzetgullu

Kişisel Galerim: Bizim Oralar


Köyümüze Kuş Bakışı... Altı ova, üstü orman olan güzel köyüm. İnsanları ayrı güzeldir. Doğası, toprağı ayrı... Köyüm... deyince aklıma geldi. Küçükken köyümüze bir gün tüpçü gelmişti. Dolmuş bulunmadığı için iki kafadar arkadaşla bu tüp arabasına binip kasabaya gitmeye karar vermiştik. Tüp arabası ana yoldan giderken bir ara köy yoluna döndü. Tüp vermek için dömüş oysa! Ben de bizi kaçırıyor sanıp hızla giden arabanın kasasından yola atlamıştım. Araba ileride durup beni tekrar alırken ne kadar mahcup olmuştum! Yine bir seferinde köyümüzün üstündeki dağda aşağı mahalleli çocuklarla köyler arası savaş oyunu oynuyorduk. Ellerimizde kendi ellerimizle yaptığımız tahta tüfekler... Biz saklanıp pusu atacaktık, aşağı mahalle bizi arayacak, bulursa da bizi öldürecekti. Neyse biz saklandık. Taştan duvarlar vs. ördük. Bir yığın emek verdik. Aşağı mahalleli çocuklar bize oyun yapmış, bırakıp mahallelerine dönmüşler. Haberimiz yok tabi. Biz de bizi bir türlü bulamıyorlar zannediyor, kendimizle gurur duyuyorduk; ne kadar iyi saklandık diye... Akşama dek yerimizde kıpırdamadan köyümüzü savunmak için beklemiştik :)

Köydeki evimiz. Bu evde doğdum. Çocukluğum bu evde geçti... Şuan bomboş. Yeni tuğlalı bölümler sonra yapıldı. Çocukluğumda oralar boştu. Bu bölüm yapıldığında yeni bir evimiz oldu diyerek ne çok sevinmiştim. Üzüm salkımlı pencere önünde en çok oturduğum yerdi. Orada hayaller kurar, orada düşünürdüm. Bir ara kötü insanlar evimizi yakacaklar kaygısı oluşmuştu bende. Evimiz ahşap olduğu için ya evimiz yanarsa diye bazı geceler uyumaz, bu camın önünde evimizi beklerdim. Sokakta havlayan köpek sesleri bazen hırsız mı var acaba diye tedirgin ederdi ruhumu; bazen de bu köpek sesleriyle rahatlardım. Köpek varken kimse evimizi yakamaz diye düşünürdüm. Çocukluk yılları işte.
Doğduğum, her yaz tatilini birlikte geçirdiğim güzel köyümden bir kesit. Soldaki üç katlı yapı köyümüzün muhtarının evi.  Köyümüzün ağası, köyümüzün her bakımdan en önde gelen ailesidir. "Ağa" derken klasik ağalık algısı çağrışmasın zihninizde! Köylüye sürekli yardım eden, destek çıkan, onlarla eşit komşuluk hukuku içinde yaşayan ve oldukça ileri görüşlü bir ailedir. Mütevazi, yardımsever, iyi ki bizim köydeler diye düşündüğüm değerli bir ailedir. Bu konağın altında köy odası bulunur. Köyde özellikle kış mevsiminde her gece burada toplanır tüm köyün erkekleri. Burada çaylar içilir, mısır patlatılır vs. Sonra köyün erkekleri yaş gruplarına göre buradan dağılır her gece başka bir köy evine; oturmak için. Bu geceler öyle hoş sohbet ve keyifli geçerdi ki çoğu kere bu güzel ortamı bırakıp da okula gitmeyi istemezdim. Hatta zaman zaman okulu bırakmayı ve köyüme geri dönmeyi bile düşünürdüm. Bunun tek sebebi köydeki keyifli gece oturmalarıydı. Sağdaki ev çocukluk dostum Erol'un ve küçükken çocuklarıyla olan sıcak ve babacan ilişkisine hep gıpta ettiğim Abdullah abilerin evi. Abdullah abi araba olmadığı zamanlarda köye ilk arabayı getirmiş, şehre yolcu taşımış, oldukça zeki birisidir. Biri konuşurken yahut bir şey tarif ederken öyle çabuk, doğru ve zekice kavrardı ki ben buna hep hayret etmişimdir. Aradan sadece ufacık bir çatısı görünen ev Müftü lakaplı İsmail abigilin evi. Küçükken İsmail abiyi hep İbrahim Tatlıses'e benzetirdim. Sanki İbrahim Tatlıses'in bir kopyası İstanbul'a gitmiş, o kadar şanslı olmayan diğer sureti bizim köye gelip yerleşmiş gibi gelirdi bana. İsmail abi çekirdek kabuğunu doldurmayacak kadar basit meseleleri bile saatlerce ve öyle tatlı bir dille anlatırdı ki. Sanki onun ağzından en sıradan bir tarladan dönme olayı en heyecanlı masal gibi gelirdi bize. Konuşmalarını ağzımız açık bir halde zevkle dinlerdik. 
Evimizin girişi... Küçükken buradan ta aşağıya kadar yuvarlanmıştım...
Karşıdaki komşu evi... Küçükken sürekli bu camın önünde oturur, okuyup da ileride bir meslek sahibi olma hayalleri kurardım. Sıkılınca da bu evin resimlerini çizerdim...
Bahçemiz... Ve işte dünya üzerindeki tek dikili ağacım... Bu çam ağacını ilkokula giderken tek başıma ben dikmiştim... Ufakken üstünden traktör geçti lakin yine de kırılmadı, kurumadı. Eğildi sadece. Adeta bize, "Eğilin en fazla; lakin asla yıkılmayın" dercesine. Anlamak isteyene ağaç bile bir şeyler öğretiyor yaşamda!
Bahçemizden başka bir kare... Kız kardeşim, eşim ve kızım... Birgün doğduğum bu topraklara eşimle ve çocuğumla gelmek en büyük çocukluk hayallerimdendi... Şükürler olsun ki bu çocukluk hayalime kavuştum!
Bahçemizden geçen su kanalı. Heygidi günler! Sıcaklardan bunalınca içine girer serinlerdim...
Kızım, ben ve bahçemizin kirazı...
Kıymetli yeğenim Barış... Efendi kişilikli ve çok başarılı!
60'lık babam torunu için kiraz ağacında... Sevginin şefkatle yoğrulmuş olanı bambaşka bir güzellik!
Bizim oralardan sıradan bir manzara...
 Ben, babam, bizim oralar ve uzakta bir köy
BİR AKRABA KÖYÜ
LİSE ARKADAŞLARIMLA KASTAMONU'DA PİKNİK... LİSE YILLARINDA BU GÜNLERİ HAYAL EDEBİLİR MİYDİK ACABA!
KASTAMONU'DAN KESİTLER
CUMHURİYET MEYDANI...
VİLAYET BİNASI...
TARİHİ BİNALAR...
KARADENİZ...
SAHİLDE BİR PLAJ...
BİR ORMAN KÖYÜ DAHA...
BİZİM BAHÇE...
CİVAR BAHÇELER...
YOL BOYU...
ÇOCUKLUĞUMU GEÇİRDİĞİM KÖY EVİMİZDE MİSAFİR ODASI...
Babam ve bir akraba köyü...
YOL ÜSTÜNDE BİR KÖY...
KASTAMONU'DA GECE...
KASTAMONU'DA BİR SAHİL İLÇESİ...

Yorumlar - Yorum Yaz