• https://api.whatsapp.com/send?phone=05521012184
  • https://www.twitter.com/@kifsamer
  • https://www.instagram.com/psikologizzetgullu
  • https://youtube.com/@psikologizzetgullu

Seçtiğim Görseller 1








KARDEŞ SEVGİSİ BAŞKA BİR SEVGİYE BENZEMEZ


İNGİLİZ BAŞBAKANI CAMERON

NOT: HAYIR, HİÇ BİRİMİZİN ÜZÜLMEYE HAKKI YOK...

YARAMAZLARA :))))

"İftira eden biri sadece ateş eder;

asıl vurulmayı sağlayan buna inanarak

kişinin elini kolunu bağlayan,

böylece sabit hedef haline getiren yakınlarıdır."

(İzzet Güllü)

NOT: DİKKAT! HER SIKINTISINDA ÖLDÜM, BİTTİM, MAHVOLDUM

DİYENLERLE DEĞİL!

NOT: HER YERDE, ÖZELLİKLE DE BİR KAMU KURUMUNDA

BUNUN HEP TAM TERSİNİN YAPILDIĞINI GÖRECEKSİNİZ!

Not: Millet onuruna ve dava bilincine sahip olmak

başka bir şey

NOT: ZEKA, ÇABA VE BAŞARILARIYLA BİRAZ ÖNE ÇIKANA İSE

NELER DİYORLAR NELER!

bir de susup izleyenlerin...

"Bazen bütün duygularını bir 'peki' ye sığdırırsın." (Psikolog Tuğba Demiröz)

"Ne yapıyorsun sorusu “nasılsın” gibi algılanır oldu. Hani “nasılsın” diye sorunca “iyi sen” diye otomatik bir cevap duyuyoruz ya “ne yapıyorsun” diye sorunca da” iyi sen” diyorlar. Kimse ne yaptığını söylemez oldu fark ettiniz mi" (Psikolog Tuğba Demiröz)

"Zor değil gitmek. Zor olan kendine gelmek" (Psikolog Tuğba Demiröz)

"Egonu çeker misin, seni göremiyorum" (Psikolog Tuğba Demiröz)

KASTAMONU - İNEBOLU

"Cehalet hep aynı şeyi söyler; bilmediği bir şey varsa, onun saçma olduğunu söyler." Shakespeare

 

 

Ne güzel cahildik,

Televizyon yoktu.

Gazete de her zaman olmazdı. Öyle güzel cahildik ki, keyfimiz bozulmazdı hiç!

Dışarıda kar... Ama kuzine içten içe öyle yanıyor ki. Kuzinenin üzerinde demir maşa... Maşanın üzerinde de ekmek dilimleri. Aydınlık bir kış sabahı ve kızarmış ekmek kokusu...

Sucuk lükstü. Yumurta lezzetli. Ekmek her zaman ekmek gibi...

Bir kez olsun kümesten yumurta almamış, bir kez olsun o kızarmış ekmeğin kokusunu duymamış ve fakat alışveriş merkezlerinin restoran katlarında boğucu bir gürültü ve havasızlık içinde hamburger keyfine fit olmuş çocuklar ve gençler için ben ne kadar yaşlıyım...

Dışarıda kar... İçeride kanaat... İçeride huzur... Televizyon yoktu. Gazete de her zaman olmazdı. Öyle güzel cahildik ki, keyfimiz bozulmazdı hiç!

Portakal kabuklarını sobanın üzerine dizer, kokusuna râm olurduk. Kestane közlemek büsbütün bir gecenin akıllara seza mutluluğuydu.

Sonra illa ki, büyüklerin anlattığı hikâyeler, hatıralar... Birçoğu arızalı ve tedaviye muhtaç beyinlerden çıkma dizilerin ve filmlerin açtığı hasarlar yerine, geniş ve besleyici bir masal dünyası...

Lezzet bir tarafa, kokuya da hasret kalacağımız kimin aklına gelirdi? Ekmeklerimiz el değerek üretilirdi, sağlıklıydı, lezzetliydi ve mis gibi kokardı. Çay da kokardı... Domates de... Bütün bu nefasete, küçücük bir bakkal dükkânının zenginliği yetiyordu.

Dışarıda kar... İçeride huzur... Zam endişesi, doğal gazın kesilme korkusu, yolda kalma telaşı, rejim tehlikesi... Kimin umurunda... Ne güzel cahildik. Mutluluğun resmini çiziyorduk.

"Bende bir yumurta var. Sende bir yumurta var. Eğer sen bana bir yumurta verirsen ben sana bir yumurta verirsem yine sende bir yumurta bende bir yumurta olur. Şayet sende bir bilgi var bende bir bilgi var. Ben sana bir bilgi verirsem sen bana bir bilgi verirsen sende iki bilgi, bende iki bilgi olur." -Konfüçyüs-

Dedikodu; NEFRET EDENLER Tarafindan CIKARILIR, FİTNECİLER Tarafindan YAYILIR, CAHİLLER Tarafindan iNANILIR!

‎''Erken yatana tavuk,çok çalışana inek, aklını kullanana çakal, kıskanmayana domuz denilen bir ülkede insan olmak çok zor.'' -Cemal Safi-

‎"Nasıl bilirdiniz ?" sorusuna, "Tanıyamamışım" deyip geçtim. [Cemal Süreya]

 

HERKES KENDİ MERKEZİNDEN BAKAR...
Fizikçi, matematikçi, kimyacı, jeolog ve antropologdan oluşan bir heyet, bir araştırma için arazide bulunmaktadır. Birden yağmur bastırır. Hemen yakında ki bir arazi evine sığınırlar. Ev sahibi bunlara bir şeyler ikram etmek için biraz ayrılır. Hepsinin dikkati soba üzerinde toplanır. Soba yerden 1 m. kadar yukarıda, altındaki dizili taşların üzerindedir. Sobanın niçin böyle kurulmuş olabileceğine dair bir tartışma başlar.

Kimyacı: “Adam sobayı yükselterek aktivasyon enerjisini düşürmüş, böylece daha kolay yakmayı amaçlamış”;

Fizikçi: “Adam sobayı yükselterek konveksiyon yoluyla odanın daha kısa sürede ısınmasını sağlamak istemiş”;

Jeolog: “Burası tektonik hareketlilik bölgesi olduğundan, herhangi bir deprem anında sobanın taşların üzerine yıkılmasını sağlayarak yangın olasılığını azaltmayı amaçlamış”;

Matematikçi: “Sobayı odanın geometrik merkezine kurmuş, böylece de odanın düzgün bir şekilde ısınmasını sağlamış”;

Antropolog: “Adam ilkel topluluklarda görülen ateşe tapmanın daha hafif biçimi olan ateşe saygı nedeniyle sobayı yukarı kurmuş.” der.

Bu sırada ev sahibi içeri girer ve ona sobanın yukarda olmasının nedenini sorarlar. Adam cevap verir:

“Boru yetmedi de efendim!”

İNSANLARI ANLAMAK ZORDUR... HERKES KENDİ MERKEZİNDEN BAKAR, DOĞAL OLARAK "KENDİ MERKEZLİ" GÖRÜR... NE KADAR FARKLI BAKARSAK BAKALIM, ORTAK PAYDAMIZ İNSAN OLMAKTIR VE İNSANIN İNSANLIĞA İNSAN OLMAKLA GETİRDİĞİ BİR BORCU VARDIR, HOŞGÖRÜ VE ADALET...