GEL BENİ DİNLE
Ey Dertli Kardeşim! Şuan ayrılık acısı çekiyorsun belki! "İnan ki bir sebebi yok" dediğin bir ruh bunaltısı yaşıyorsun belki de. Ya da gittiğin doktorun adına anskiyete yahut depresyon dediği ve "çok zor" diye tarif ettiğin sıkıntılar içinde boğuşuyorsun, kim bilir!
Ey Dertli Kardeşim,
Bilirsin, böylesi durumlarda konuştuğun, derdini açtığın herkes bir şeyler söyler insana! Kimi şahsi deneyiminden edindikleri çerçevesinde iyi niyetlice kimi de daha başka sayiklerin tesiriyle ama mutlaka bir şeyler fısıldar kulağına! İyi ki varlar! Allah hiç birisinin eksikliğini vermesin!
Ancak Allah, "Sizden ücret istemeyenlere uyunuz (inanınız)" der.
Gel sen en iyisi mi beni binle!
17 yıldır işin içinde olan, otuz bin saatten fazla dert dinlemiş birisi kolay kolay yanlış yol göstermez sana!
İşi sürekli gezmek olan Evliya Çelebi'den daha iyi kim bilebilir; seni varmak istediğin yere ulaştıracak olan en emniyetli yolu!
Değerli dertli kardeşim,
Bir noktayı herkes gibi sen de atlıyorsun!
Her gördüğünü var sanan, her görmediğini de peşinen yok saymaya meyilli olan insanoğlu böylesi hataları çok yapar hayatta!
Bu süreci yaşayan tüm insanlar gibi sen de derin bir algılama hatası içindesin!
Yaşadığın acının aslında tek gerçek nedeni bu!
Buna inanmakta zorlanıyorsun, biliyorum!
Kolay mı dediklerime bir çırpıda inanabilmek!
Yıllarca şarlandırıldın buna!
"Allah kimseye dert vermesin" diyen toplum, "Bu hastalık, bak adı bile var üstelik..." diyen uzmanlar...
Her şey seni bu dediğimin aksine şartladı! Yani seni yağmurun ıslattığına.
Ben, "Yağmur değil, şemsiye kullanmamak ıslatır" diye ortaya çıkana dek herkes yağmurdan dolayı ıslandığını düşünüyordu toplumda!
O yüzden bu kara büyü bir çırpıda bozulabilir mi sanıyorsun öyle!
AMA iNŞALLAH BOZACAĞIZ!
AZ KALDI BUNA...
Bu yazıyı dertli olduğun süreçte her gün en az bir kere oku!
Sana, "Derdin musibetin bizatihi kendisi olduğuna inandırıldın" dedim. Oysa dert musibet değildi; bilakis yol gösteren bir işaretti.
Yani dert senin dostundu.
O yüzden bu hususta sen de herkes gibi yanılmakta son derece mazursun!
Çünkü kimse bize bu işlerin, yani doğru düşünmenin, doğru algılamanın, algının yaşadıklarımız üzerinde ne kadar önemli olduğunun eğitimini vermedi!
Ne olur iyi anla bu yazıyı:
Seni yaşadığın bu dert etkilemiyor esasında. O derde yüklediğin anlam, o dert hakkındaki inancın ve bakış açın etkiliyor.
Seni korkutan karşındaki masum fare değil; kafandaki fare algısı - imajı - inancı!
Dert gökten düşen yağmurdur. Seni ıslatan yağmur değil aslında; altında şemsiyesiz dolaşmandır!
Dert gönül evine gelen, vakti gelince de gidecek olan, haliyle bir süre sende yatılı kalacak olan bir misafirdir.
Seni misafir rahatsız etmiyor; o misafiri istemeyişin, onla zaman geçirmekten kaçışın, hemen gitmesini arzu edişin rahatsız ediyor. Misafire, "Bu misafiri sevmiyorum, öyleyse niçin geldi" diye düşünerek yaklaşman etkiliyor!
Bu güne değin kapitalist ruhsal yardım statükosunun önerdiği aklın yolu ise hep şu oldu:
"Hastasın sen, nereden çıktı bu dert! Ondan kurtulmalısın derhal. Haydi, hemen kov bu kötü misafiri."
Dikkat edin:
Hemen ve kovmak...
Bu ikisi her zaman için mümkün olmayacak şeylerdir. O sizden tek başınıza yapamayacağınız şeyleri istiyor ki kendisine profesyonel yardım talep etmek için muhtaç kalasınız! Çünkü bir derdi kovmak isterseniz, üstelik de bunu hemen yapmanız gerektiğine inanıyorsanız yardım almak en mantıklı yol gibi görünür gözünüze!
Bu şeytani tuzağın ölüm kapanı değil; kurtuluş reçetesi olduğuna inandırılan masum halka ise şöyle yaklaşmak kaldı haliyle:
"Ey gam, nereden geldin, niye geldin! Uzmanlar serotonin düşmüş diyorlar, ondan mı geldin! Madem geldin, söyle bari, ne zaman gidecen! Yalvarırım hemen git yoksa öldüm - bittim ben..."
Hastadan ve hastalıktan (üstelik de artık bunların uzamış hallerinden) beslenen bu sektörün size zaten gidecek olan bir misafirin boş yere kahrını çektirdiğini şimdi değilse ne zaman farkedeceksiniz!
Değerli dertli kardeşim!
Kendiliğinden iyileşecek olan bir yarayı kurcalaya kurcalaya anfekte ettiklerini, dahası kangrene çevirdiklerini, "Sorun, hastalık, tedavi, terapi, hafif, kronik, major, manik, bipolar..." diye diye beyninizi kilitlediklerini, sizi yağmura karşı aşırı duyarlı hale getirdiklerini, böylece ruhunuzun etkilenme hassasiyetini artırdıklarını, sonuç itibariyle bilinçaltınıza daha köklü sıkıntıların kalıcı tohumlarını ektiklerini ne zaman anlayacaksınız!
Mevlana da benimle aynı gerçeği haykırıyor, ta asırlar öncesinden. Öyle ya aklın yolu elbetteki bir.
Ama hangi aklın yolu?
Her aklın mı?
Kuşkusuz ki hayır!
Sadece salim aklın yolu...
Mevlana bu konuda diyor ki:
"Şuan Gönlümde Gam Var!
Ey Neşe, Şimdi Gelme!
Misafir Üstüne Misafir Olmaz"
Derdi sen de böyle algılasan o dert senin için dert olur muydu sence?
Haydi, biraz düşün bu noktayı... Sonra okumaya devam et yazıyı...
Bilirsin...
Kimileri 13 rakamını uğursuz sayar. Kimi de bunu batıl inanç olarak kabul eder, önemsemez.
Şimdi bir oteldeki resepsiyon görevlisi bu iki kişiyi 13 numaralı aynı otel odasına verse. İkisinin etkilenmesi nasıl olurdu sence?
Aynı mı etkilenirlerdi bu odadan?
"Hayır" diyorsun değil mi! Elbette ki hayır...
13 numaranın uğursuzluğuna inanan kişi "inandığı nispette" rahatsız olurdu. Ancak diğeri umursamazdı bile, mışıl mışıl uyurdu sabaha dek...
Demek ki kişiyi 13 numara etkilemiyor!
13 numara hakkındaki inanç ve algı etkiliyor.
Dertler işte tıpkı bu13 numaraya benzer...
13 sayısının uğursuzluğuna inanmak misali, uğursuz ve kötü olduğuna inanan kişiyi rahatsız eder ancak; yaşanılan dertler...
Dertlerin uğursuz yani kötü bir yaşantı olmadığına inanan kişiler üzerinde hiç bir tesiri olmaz!
İçmedikten sonra bardaktaki zehirin senin için sudan farkı nedir?
Aynı derdi yaşadıkları halde aynı oranda etkilenmeyen milyonlarca insan gerçeği de bize bunu gösteriyor, bunu ispat ediyor!
Velhasıl...
Az ya da çok...
Öyle veya böyle...
Dertten korkma!
Dert çirkin yüzlü ancak dost kalpli bir misafirdir.
Çirkin yüzünden ötürü onu sana düşman gibi tanıttılar.
Öze değil kabuğa önem veren, ruha değil yüze meftun olan günümüz insanı bu konuda da cisme aldanmış, çok görme!
Sen de haliyle ürkütücü yüzünü gördüğünde düşmanını gördüğünü düşündüğün için tedirgin oldun senelerce...
"Düşman bana zarar verebilir" dedin haliyle...
Oysa o senin düşmanın değildi ki!
Öyleyse...
Korkma dertten...
Sorunların bize olan etkisini başlatan yani zincirleme trafik kazasına yol açan ilk ve en temel hata işte bu korkudur.
Dertten korkmak.
Onu korka korka yaşamak...
Dediğim gibi seni inandırdılar, şartladılar; sen de inandığın yönde tepki verdin senelerce. Çünkü kişi algıladığına tepki verir.
Bu korkuyu hep beslediler zihnimizde.
"Hastalık bu, tedavi ol, mazallah yoksa..." diye diye...
Evet bu ilk ve en temel hatayı yapma!
Gömleğinin ilk düğmesini korkma hatan yüzünden yanlış ilikleme!
Yani derdinden korkma...
"İnsanın yüzü değil ruhu çirkin olanı zarar verir" diyorsan burada tam tersini düşünme!
Korkmazsan savaşmazsın.
Savaşmazsan beslemezsin.
Beslemezsen büyütmezsin.
Büyütmezsen etkisini artırmazsın.
Artırmazsan acı bir biberi lezzetle yemek misali en baba derdi bile afiyetle yer, üzerine de buz gibi suyu içer; şükürler olsun dersin!
Şuan sıkıntın ne olursa olsun!
Haydi...
Gülümse...
Bunun içinden gelmesini bekleme...
Kapıdan giren bir misafire içinden gelmedi diye "Hoşgeldin" dememezlik ediyor musun!
Sıkıntının keyfini çıkar...
Ona çirkin yüzlü ancak temiz kalpli dostun gözüyle bak...
Çünkü o hakiten öyle...
O misafirin senin bir süre.
Onu kovma...
Yüzünü ekşitme ona karşı.
UNUTMA:
Sen misafire nasıl muamele edersen o da sana öyle muamele eder...
O zaten gidecek...
Zaten gidecek olan bir misafirin boş yere kahrını çekme...
Sadece bir süre yatıya geldi sana.
Çok iyi ağırla onu...
O kafasını dinlemek istiyor sende.
İlglenme o yüzden fazla.
Bırak kendi haline.
Sen işine gücüne bak...
Unutma:
Misafir gidene dek bu yazıyı her gün mutlaka oku, hatırla bunları!
Sakın misafire yanlış bir şey yapma!
Ayıptır; misafir uğurdur, berekettir.
Seni daha büyük dertlerden korur.
O gelerek daha başkalarının gelmesine mani olmuştur!
Öyleyse ona teşekkür bile et...
Derdini sev ki derdin de seni sevsin!
Psikolog I İzzet Güllü