• https://api.whatsapp.com/send?phone=05521012184
  • https://www.twitter.com/@kifsamer
  • https://www.instagram.com/psikologizzetgullu
  • https://youtube.com/@psikologizzetgullu
Algı Tamircisi
www.izzetgullu.net
ŞERBETTİR ŞERBET!
12/08/2013
< Her kesimin bir sürü adamı var. Sadece gerçekler yalnız >

Çocuk eğitimi alanında meşhur olmuş, ne dese gözü kapalı sahiplenilen iki yazar / pedagog var ülkemizde. Onlar millete akıl verme derdinde, ben ise onların hatalarını yakalama... İyi ki bir derdimiz var. Allah daha büyük dertlerden korusun!

Birisi arkasına bir mütedeyyin kesimi, diğeri ise farklı bir versiyonu olan diğer bir kesimi almış! Her birisi ciddi fanatikler edinmiş... Zaten beğendikse bir şeyi onun fanatiği olmadan edemeyen bir milletiz. Bir hoca tüm iyi niyetiyle sohbet yapar, ders anlatır; bir de bakarız ki onun peşinden gidiveriyoruz! Peşinden gitmeyeceğimizi dinlemeyiz, dinliyorsak da mutlaka onun peşine takılır gideriz. Millet olarak ortak huyumuz bu!

Bu tercih; yazara ve kitaplara bile, "İçerik gerçekçi mi değil mi" sorgulayıcı anlayışı yerine, "Yazan şahıs bizden mi, hangi zihniyetten birisi acaba..." gözüyle bakılan ülkemizde kafadan bir sürü okuyucu devşirmenin en ucuz yolu.

Bir kesimin güdümüne girdiğinizde, "Benim hitap ettiğim kesim bu" dediğinizde gerçekler değil; o kesimle çatışmayacak, o kesimin hoşuna gidecek şeyler önemli olmaya başlıyor.

İster istemez içine girilecek olan bu zorunlu eğilim bazı gerçekleri yok saymayı, hatta bazı gerçeklere alenen tavır almayı getiriyor.

Oysa yazar özgür olmalıdır.

Yazar çok okunma kaygısı gütmemelidir. Çünkü bu kaygısı olan bir yazar özgür kalamaz uzun süre. Gerçekleri değil, hoşa gidecekleri yazar! Mesela 1400 sene önce yaşamış bir bayan sahabenin hayatını -günlük konuşmalarına, ikili diyaloglarına varıncaya dek- ciltlerce anlatabilir. Çünkü insanoğlu her zaman gerçeklerden değil; bazen yalanlardan da hoşlanabilen bir varlıktır.

Aksi takdirde benim gibi ne İsa'ya yaranır ne de Musa taraftarlarını memnun edebilir! Ama yazar insanları değil; sadece gerçekleri memnun etmeye çabalamalıdır. Bunun için de yazar gözü ve gönlü tok olmalıdır!

Yazarın tek geçim kapısı - kitapları olmamalıdır. Aksi halde yılda beş kitap falan çıkarabilir. Önce eserlerin kalitesi düşer (ama hala hoşa gidiyordur), sonra ise okuyucuların beyinleri kısırlaşmaya uğrar! Yazmak ve okumak ciddi sonuçları olabilen bir eylemdir.

Mevlana çok satsın diye yazmadı Mesnevisini. Gerçeklere omuz vermek için kaleme aldı eserlerini. Aksi bir durum; gerçeklerin aşındırılmasına giden yolun kapısını açan en temel ilkesel yanlıştır.

Asıl demek istediğime daha yeni gelebildim...

Yazımın başında iki ünlü - mütedeyyin yazar ve pedagog dedim. Birisi çocuk yetiştirmede, "Ceza olmaz sadece manevi eğitim" diyerek ifrata, öbürü, "Kurallar ve çocuklara söz geçirmek" diyerek tefrite kaydı. Zaten itidali yakalayabilmek bir hikmet işidir, o yüzden de çok zordur. Vakit namazları üzerine namaz eklemek hikmet için kafi değildir! Allah hikmeti dilediğine vereceğini söylüyor.

Dikkat etmişsinizdir; son dönemde çocuk eğitimi kitapları "çocuklara söz geçirme sanatı" üzerine yoğunlaşmış görünüyor.

Bu anlayış da temelde anne - babaları memnun etme kaygısı güdüyor.

Bu yeni trend anlayış da temelde anne - babaları memnun etme kaygısı taşıyor. Bir yerde kaygı varsa orada gerçeklik yoktur. Tek kaygı gerçeklerin sesini duyurmak için olmalıdır sadece.

Evvela; normalde pek çok faktörün toplam etkisinin bir sonucu olan çocuk yetiştirme işini sadece "ana - baba yaklaşımı" meselesine indirgediler. Dikkat edin bu kategorideki tüm kitaplar hep anne - baba hatalarına vs. vurgu yapar. Sanki hatalı ana - baba tutumları olunca sağlıksız, hatasız ana baba davranışları sağlanınca da sürekli sağlıklı bireyler yetiştirilirmiş gibi.

Uzunca bir süre, piyasa, "Artık yeter, gına geldi, doyduk, kusacağız" diyene kadar anne - baba tutumlarına - davranışlarına aşırı vurgu yaptılar sürekli. Neredeyse tüm suçu ana - baba yaklaşımlarına yıktılar.

Bu anlayışı pazarladılar...

Çünkü çocuklar kitap satın alamaz. Ancak ana - babalar alabilir kitapları.

Böylece, "Siz sorumlusunuz" mesajı vererek meseleyi büyük ölçüde ebeveynlerin omzuna yıktılar. Onları takıntılı kişiliklere çevirdiler evvela... Çocuk yetiştirme işinde tek sorumlu kendisini gören ana babaların haliyle eteği tutuştu. "Eyvah" dediler... Çıkan eyvah sesinin şiddeti nispetinde "bir umut" gözüyle gördükleri bu kitaplara yöneldiler.

Hem de akın akın!

Birinci işlem tamam galiba... Şimdi sırada ikinci aşama var.

Bugünlerde, "Çocuklara söz geçirme" ibareli bir yaklaşım modası devrede.

Yine ebeveynleri merkeze koyan, onların gönlünü hoş etmeye dönük bir çaba piyasada...

Çocuklara söz geçirmek... Kulağa ne kadar hoş geliyor. Bir kitabı faydasına göre değil de, "Hoşuma gitti - hoşuma gitmedi" diye "hoş" yani duygusal etkilenme odaklı bir anlayışla değerlendirenlerin ülkesinde elbette ki kulağa hoş gelen şeyler tercih edilir.

Yeter ki ana - babanın gönlü olsun, rahatı kaçmasın; bunun için de çocuklara söz geçirilsin. Bu arada çocuklara ne olursa olsun, ne önemi var! Baskın mantık bu! Yo açık değil, örtük mantık bu!

Çocuklara söz geçirmek tek marifet! Ebeveynlerin yaklaşımları çocuklarına söz geçirtebildiği nispette muteber artık!

Anne - babalar baskın; çocuklar da kendilerine söz geçirilmiş yani edilgen birer mumya! (Not: Allah'tan verdikleri bilgilerin - önerilerin böyle bir sonuç doğurmaya yetecek çapta bir gücü yok. İşin tek sevindirici yanı burası)

Çocuklara söz geçirmek için koy bir yığın kural; ver bir sürü ceza... Çocuklara söz geçti mi oldu işte. Çocuklar muma döndü, hiç itişme - didişme bile yok artık evde.

Ne güzel ana - baba ve çocuk ilişkisi... Oysa ana - baba ve çocuklar arasında görünürde hiç bir sorun yoksa orada en büyük sorun vardır.

Sonra gelsin peşinden, "Çok faydasını gördük, artık çocuğumla hiç sürtüşmüyoruz, her dediğimizi yapıyor, Allah razı olsun..." beğenileri.

Benzer bir yaklaşımı, "Aman hijyen, sakın hijyen" diyerek yaptılar yıllar önce.

Mikropsuzluğu marifet gibi pazarlayarak...

Böylece bağışıklık sistemini daha ufacıkken tembel bıraktırarak...

Bir virütik hastalık olan gribe bile antibakteriyel bir ilaç olan antibiyotiğin verildiği, buna bile yıllarca kimsenin sesinin çıkmadığı bir ülke ve milletiz biz.

"Yanlış yapmışız" diyorlar şimdilerde, mahcup ve ürkek bir eda ile. Ama giden gitti, olan oldu bir kere...

Doğası taşkın, coşkulu, kuralsız ve debdebeli olan masum çocuklara söz geçirmek...

Çocuğu değil ana - babayı, onun rahatını, huzurunu, keyfini baz almak.

Kuzu gibi edilen çocukları başarı gibi takdim etmek.

Annenin - babanın gönlünü hoş tutmak... Onların altın ve pasta günlerinde daha keyifleri yerinde sohbet etmelerini temin etmek...

Marifet şimdilerde bu!

Şimdiki ikinci kaygı bu!

Allah nazarında bir kıymet ölçüsü olması gereken dindarlığın kullar arasında değer ölçüsü olduğu bir ülkede gir mütedeyyin bir kesimin (yahut farklı bir siyasi fraksiyonun) uhdesine; ver verebildiğin kadar tavsiye ve mesaj...

Zehir bile versen, "Şerbettir, şerbet" diyerek içilir nasıl olsa!



2981 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

Birkaç Fikri Kırıntı - 26/12/2023
Sabahın beşinde
Hatalı Kandil Algısı - 26/01/2023
Kandil Var mı Yok mu?
Son Risale Dersi - 23/01/2023
Buldum Deme, Hep Ara
Şu Zamanda Akla Kurt Düşürmenin Önemi - 22/01/2023
.
Niyet Ettim Kırbaç İçin Namaz Kılmaya - 22/01/2023
Allah Dışı Kaygılara Kulluk Ettirmek
Mutsuz İnsan Projesi - 21/01/2023
.
Ruhlarımızdaki Şeriat Çatışması - 19/01/2023
Şeriat Yok Diye Yanacak Yıyız?
7 Milyarı Kesip Doğrayacak Mıyız? - 16/01/2023
T.C. Teheccüde Kalkmıyor - 16/01/2023
Dini Olan Devlet Tağutlaşır
 Devamı