Akademik hayat... Pratik (Klinik) hayat...

Birindekilere akademisyen, bilim insanı vs. denilir. Diğerinde istihdam olanlara ise pratisyen yahut klinisyen denilir. Akademik hayat hep daha ışıltılı olarak sunulur, daha kariyerli olarak pazarlanır.

Ben akademik kariyer denilen payenin haksız bir şöhretinin olduğunu düşünüyorum. Hayatta en nefret ettiğim şey hakedilmediği halde sahip olunan şöhrettir.

Çünkü bu alanda üstün başarılara, bilim insanı denildiği halde bilimsel buluşlara vs. gerek yoktur. Günü geldiğinde belli prosedürleri tamamlar ve rutin olarak yükselirsiniz. Sözgelimi klinik psikoloji ana bilim dalında akademisyen iseniz klinik gibi uygulamalı bir dalda uygulama yapmanız gerekmez. Derleme eserler hazırlamak, üç - beş makale çevirmek yahut yayınlamak çok büyük başarılar olarak takdim edilir ve sizi adım adım yükseltir. Alandaki, uygulama sahasındaki bir psikolog isterse 30.000 vak'aya şifa sunsun, isterse özel teknikler ve yöntemler geliştirsin, bunun en ufak bir kıymeti olmaz. O hala düz, kariyersiz, sıradan bir psikologtur. Çünkü bahsini ettiğim kişilerin rahlei tedrisinden geçmemişlerdir.

Evet pratik hayatta böyle değildir. Bu uygulamalı alanda yıllar boyu elinizle kuş tutun, şayet akademik sahada geçerli olan şartları yerine getirmezseniz fazla bir değeriniz olmaz. 30 sene boyunca 356 bina diken bir mühendis uzman sayılmaz örneğin, mutlaka ama mutlaka ömründe tek bir bina bile dikmemiş bir akademisyenden icazet ve bir paye alması gerekir. Mühendisin çevirmediği bir makale yükselmesi ve paye almasının önünde büyük bir eksiklik olarak görülür lakin mühendislik bölümündeki akademisyenlerin dikmediği bir bina eksiklik sayılmaz.

Şuraya gelmek istiyorum: Yıllardır ülkemizde ÖYS, LYS vb. türü sınavlar yapılır. Bunları anlı şanlı etiketleri olan, profesör düzeyinde kişilerin yetkin ve sorumlu olduğu özel merciler düzenler. Bu tür uygulamalı bir işin başına alanda 20 - 30 yıl çalışmış öğretmenler getirilmez. Çünkü üniversitede 30 yıl geçirenin sahip olduğu akademik ünvanın özgül ağırlığı alanda 30 yıl geçiren bir öğretmenden kıyas kabul etmeyecek düzeyde fazladır. Birine ilim adamı, hoca, profesör vs. denilir diğerinin 30 yıllık birikiminin karşılığı en fazla tecrübeli öğretmen sıfatıdır. Pratik hayatta yapılan işlerin ve geçirilen onca deneyim ve üretkenlik dolu zamanın öyle okkalı bir etiketi ve karşılığı yoktur.

Okkalı hocalar senelerdir sınav hazırlar. Bugüne değin bir tek hatasız sınavlarını görmedim. Koca ÖSYM / MEB ve anlı şanlı etiket sahibi hocalara bu yakışıyor mu sizce? Her sene 120 soru değil binlerce yaprak test hazırlayan sıradan dershaneler bile o kadar hata yapmıyor! Sene boyunca en fazla bir - iki kez yapılan bir sınav bile daha doğru düzgün becerilemiyorsa oturup düşünmenin vakti değil midir!

Kariyerleri ile senede iki sınavı bile hatasız yapamazlar ama tek başına sene boyunca onlarca sınav yapan bir öğretmeni vs. lisans mezunu, düz öğretmen, kariyersiz diyerek fazla yetkin bulmazlar. Ellerinden gelse her senede bir kez kursa almak, sertifika vs. vermek isterler.

Sözgelimi öğretmeni fazla kariyerli bulmazlar. "Uzman değilsin, gel seni uzman yapalım" derler. Akademik kariyer vs. diyerek kendilerini cilaladıkça cilalarlar. Sonuç ortada!

Tekrar ediyorum: Tek başına bir öğretmen sene boyunca onlarca sınav yapar da tek bir hata yapmaz ama onlar onca imkanla, onca kadro ile, onca etiketle koca sene boyunca iki sınav yaparlar, hemen hemen hepsinde de hata çıkar.