Kemal KILIÇDAROĞLU ile en az sekiz - on seçim sonraki oy oranı şimdiden belli. Muharrem İNCE ise belki taze bir motivasyon ve umut yaratabilir! Ancak görülüyor ki taban bunu istemiyor!

"KILIÇDAROĞLU olsun da isterse otuz sene daha muhalefet olsun" zihniyetindeki bir çatıdan ve tabandan fazla bir şey beklenmemeli! Bu arada kurultayda edindiğim izlenim şu: Kemal KILIÇDAROĞLU daha muhalefetteyken otoriterleşmiş! Allah bilir bir de iktidara gelse kim bilir nasıl olurdu! Üst üste üçüncü kez muhalefet lideri olmak bile böyle yapıyorsa bir de üç - dört kez iktidara geldiğini tahayyül edin!

Türk insanında makam ve koltukla bağımlı bir ilişki geliştirmek gibi temel bir eğilim sorunu var. Bunun temeli ta çocukluk yıllarına dayanıyor.

Bizler millet olarak kendi iç dinamiklerimizle mutlu ve var olmayı beceremiyoruz. Çünkü iç dinamiklerimizi olması gerektiği şekilde fark ederek zenginleştiremiyoruz!

Bu sebeple var olmak ve hayatımıza bir anlam (değer, mutluluk vs.) katabilmek için sürekli dışarıdan somut, nesnel bir şeylere gereksinim duyuyoruz. 

Bu sebeple para, makam, imkan, yetki gibi imkanlar olması gerektiğinden daha fazla önem kazanıyor, hayatımızda daha fazla belirleyici oluyor.

IŞİD örgütü ve diğer gelişmeler ispat etti! Böylece, "Dindar insandan zarar gelmez" şeklindeki yerleşik algının büyük bir yanılsama olduğu ortaya çıktı.

Dindarlık haklıya haklı, haksıza da haksız diyemeyecek hale dönüşmek, fanatizme saplanmış, zihni şartlanmış, bakış açısı daralmış kişiler olmak mıdır?

Mezhepci, hizipci, gelenekçi mevcut dindarlık algısı ve bu algının doğurduğu klasik pratik Allah'ın herkese tek tek verdiği aklı iptal ediyor, yerine tek bir beşeri aklı (dini yahut siyasi liderin aklını) ikame ediyor!

Böylece kişiler tek bir aklın emrine amade olarak iş ve işlev göre göre tektipleşmiş, kendi aklına ve özgün fıtratına yabancılaşmış mekanik / robotik yapılara dönüşüyor. 

IŞİD dahil son dönemdeki tüm gelişmeler bir kez daha gösterdi ki geleneksel dindarlığın hak - adalet - Allah'ın ali hatırı vb. kaygıları yok; yerleşik anlayışı yani statükoyu koruma kaygıları var sadece!

Ne acıdır ki hak, hukuk, dik duruş, aksiyonerlik, cesaret gibi vasıfları solculuk sanan, dindarlığı ibadete indirgeyen yanlış bir dindarlık zemini mevcut!

Bu zeminin beslediği dindar tipolojisi ile Allah'ın öngördüğü ve önerdiği dindarlık prototipi arasında en az Ağrı dağı kadar büyük fark var!

Lideri dinini değiştirse gözünü kırpmadan dinini değiştirebilecek kıvama gelmiş dindarlık anlayışı dindarlık değil fanatizm demektir.

Velhasılı kelam yarın kıyamette büyük çoğunluk büyük bir şok geçirecek, öyle zannediyorum ki büyük bir hayal kırıklığı yaşayacaktır!

Üç kuruşluk makam için vicdanını, beş kuruşluk ihale için cesaretini, tarafgirlik adına iz'anını satanlar yanlış bir ticaretin içindedir. Bunlar Allah'ın, "Az bir dünyalık karşılığında dinlerini satanlar..." şeklinde ikaz edip uyardığı kişilerdir.

Bunlar Allah'ın namaz kılmayanları değil bilakis namaz kılanları tehdit ettiğini asla unutmamalılardır. Tehdidin dindara olması manidardır!

Vicdanların bu oranda uyuşması, iz'anın ve insafın bu denli yok olması, hislerin, duyarlılığın ve insani reflekslerin bu oranda körelmesi, ayrımcılığın, hizipçiliğin, acımasızlığın, zulmün, kinin, öfke ve nefretin bu nispette sineleri sarması ancak Kur'anda pislik denilen şirk bataklığına düşmek sayesinde mümkündür.

"Onların çoğu şirk koşmadan iman etmezler... Onların çoğu Kur'anı terk etmiştir... Onların çoğu hak sözden hoşlanmazlar" (Kur'an-ı Kerim)

Not: Bu yazı paylaştığım twetlerimin bir araya getirilmesi ile oluşturulmuştur. Bu nedenle konu bütünlüğü yoktur, paragraflar arasında anlam kopuklukları mevcuttur.