ARTIK HASTALIK OLMADIĞI KABUL EDİLEN PANİK ATAK SORUNU VE BİZE ÖĞRETTİKLERİ
Artık bu camiada, “Panik atağa bir günde son… Evde kendi kendine yirmi bir günlük eğitimle…” falan deniliyor.
Son dönemde sadece tıbbi tedaviden değil; terapiden de kazanılabileceği görüldü. Böylece gözleri kuşatan menfaat kaygısı perdesi kalktı ve yıllar sonra bir gerçek çok geç de olsa hapsedildiği odadan çıktı, gün yüzüne, ışığa, aydınlığa kavuştu. Ben de, “Darısı diğer psikiyatrik denilen sorunların başına. Tabi ki panik ataktaki kadar geç kalmadan” temennisiyle ve bu sürece destek olması niyetiyle aşağıdaki yazıyı kaleme alıyorum.
KORUMA PROGRAMININ BOŞ YERE DEVREYE GİRMESİ HADİSESİ: PANİK ATAK
İnsan organizmasında panik atak programı yoktur; koruma programı vardır. Panik atak esasında bu koruma programının en fazla korunma gerektirmeyen yerde devreye girmesidir.
Yani program tamamen koruyucudur, sadece ve sadece gereksiz yere devreye girmiştir, o kadar. Bu gereksiz yere devreye girme döngüsünün nedeni beyindeki bozukluk değildir; o veya bu nedenle, sonuçta uzun ömür sürecimizde bir kereye mahsus yaşadığımız bir belirti paketine zihin dünyamızda gereğinden fazla yoğunlaşmak, sonra da bunu hatalı tepki verme hatamızla sürdürmektir.
DEVREYE GİREN PROGRAMDA SORUN YOK. SADECE GEREKSİZ YERE DEVREYE GİRME VAR
Evet…
Bizim belirtilere bakarak korktuğumuz, korktuğumuz için de kaçtığımız (Birinci hatamız: Ateşe su zannederek benzin dökmek), kaçamadığımızda, bu tepki paketine yakalandığımızda ise kurtulmak için savaştığımız (İkinci hatamız: Ateşe yelpaze ile yelleme yapmak), bu iki temel hata ile panik atak ateşimizi kendi elimizle beslediğimiz, sonra da, “Bak görüyor musun, iyileşemiyorum” sonucuna vararak bu sürece daha başka sıkıntıları da (stres, sıkıntı, takıntılar, korkular vs) eklediğimiz panik atak sorunu esasında bizi korumak için devreye giren ve bir dizi belirtiden ibaret olan bir dost tepki programıdır.
Özünde bizi korumak için devreye giren, sadece bunu koruma gerekmediği halde yapan, yani tek kusuru gereksiz yere ortaya çıkması olan bir şey bizim için tehlike demek olabilir mi?
Elbette ki hayır…
HİÇ BİLENLE BİLMEYEN BİR OLUR MU. BİR BİLMEME HASTALIĞI: PANİK ATAK
Kur’an-ı Kerim’de bir ayet vardır: Bu ayette, “Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu” buyrulur. Pek bilmediği halde kendisini bilenle bir gören, bunu, “O da bende dokuz aylığız” diyerek kendince izaha çalışan, meseleyi sadece aynı sürede doğma işi zanneden kişilerin kulağını bu vesile ile çınlatıyor ve diyorum ki:
Panik atak hastalığı denilen ve kesinlikle hastalık olmayan sorun aslında; belli ataklar halinde ortaya çıkan ve temel görevi bizi korumak olan, dolayısı ile özünde dost olan bir programa bu programın doğasını ve mekanizmasını gerektiği şekilde bilmeyen kişilerin sırf bilmedikleri için yanlış zihinsel karşılık vermeleri hadisesidir.
O sebeple panik atak tedavisi denilen tedaviler direkt olarak bu atakları ortadan kaldırmaya dönük olmayan; sadece ve sadece bu konuda doğru bilgilenmeye dayanan bir farkındalık eğitimidir.
PANİK ATAĞIN BASİRETİ BAĞLANMAMIŞ UZMANLARA ÖĞRETTİKLERİ
Daha düne kadar panik atak tıbbi bir hastalık sayılırdı. Tedavisi de grip virüslerini veya kanser hücrelerini yok etme mantığına benzer şekilde atakları ortadan kaldırmaya dayanan ilaç yaklaşımıydı. Hala bu yaklaşımı sürdürenler mevcuttur. Bunu anlamak imkansız değildir. Çünkü mevcut statükoyla çelişen gerçekleri kabul etmek her devirde çok zor olmuştur.
Oysa bu yaklaşımın artık doğru olmadığı görüldü. Çünkü ortada bir hastalık yoktu ve hastalık olmayınca ilaçla tedavi de mümkün değildi.
Son dönemde panik atağın beyindeki anomaliyle ilgili tıbbi bir hastalık olmadığı, tamamen bir dizi atağın yanlış yorumlanmasından kaynaklandığı, haliyle tedavisinin doğru bilgilenmeye dayalı bir farkındalık eğitimi (bu eğitime terapi diyorlar) olması gerektiği ve öyle olduğu gerçeği psikiyatrideki diğer sorunlara ilişkin mevcut yaklaşımlarımızı da gözden geçirmemize yol açmalıdır. Ancak mevcut psikiyatri ve onun beslediği sakat yaklaşım yıkılırsa milyonlarca insan hastalık denilerek sokuldukları ve içinde döndükçe ruhları alabora eden girdaptan kurtulabileceklerdir.
PANİ KATAKTAKİ MEKANİZMA DEPRESYON İÇİN DE GEÇERLİDİR
Depresyon denilen bir dizi belirti tablosu da tıpkı panik atakta olduğu gibi aslında koruma, ikaz etme, yönlendirme amacı taşıyan bir dost programın o ya da şu sebeple zaman zaman devreye girmesidir.
Bu programa, “Sadece belirtilere ve bu belirtilerin şiddetine bakarak” hastalık diyen, böylece beyinleri bu noktaya kilitleyen, derken süreci besleyerek kişilerin bu sorunun etrafında dönüp durmalarına yol açan, kısa süre içinde bu sorunu yaşamlarının odak noktası haline getirerek daha fazla büyütmelerine ve büyüttükleri nispette de etkilenmelerine yol açan “hastalık ve tedavi” bakış açımız -tıpkı panik atakta olduğu gibi- artık değişmelidir.
Tekrar ediyorum:
Dışarıdan bakınca olumsuz gibi görünse de aslında sağlıklı bir sürecin ürünü olan bu dost programa hastalık demek hastalık olmayan bir belirti paketini hastalık gibi görmemize, böyle görmek yoğunlaşmamıza ve körü körüne savaşım vermemize (çünkü insan beyni tehlikeli gördüğü şeye yoğunlaşır), tüm bu hatalı yaklaşım silsilesi ise süreci daha fazla körüklememize (çünkü yoğunlaşmak büyütmeyle sonuçlanır) yol açmaktadır.
“Madem hastalık var” dediğimizde yok etme, üstesinden gelerek kurtulma amacı taşıyan tedavi yaklaşımları devreye girmekte, bunlar ise ortada gerçek manada bir hastalık olmadığı için fazlaca işe de yaramamakta, bu tedavi girişimleri öldürmeyen darbenin daha da güçlendirmesi ilkesi gereği mevcut durumun daha da alevlenerek uzamasına yol açmaktadır. Mevcut psikiyatri uygulamaları işte tam da bu korkunç sürece hizmet etmektedir.
ANKSİYETE, HATTA TAKINTILAR İÇİN DE BU BÖYLEDİR
“Asker marş marş” dendiğinde ayrıca, “Sen de marş Ali” denilmesini beklemeye lüzum yoktur. Bu fıtrata uygun yaklaşım psikiyatrideki her sorun için geçerlidir. Bunu kabul etmek için tıpkı panik atakta olduğu üzere tekrardan yılların kaybedilmesine gerek olmamalıdır.
VELHASIL
Psikiyatri literatüründe bulunan ve adına hastalık denilen sorunların psikoz olanları hariç, hepsi de dost bir programın bazen bizi korumak, bazen yönlendirmek bazen de gereksiz yere devreye girmesi, sonrasında ise kişilerin bu belirti paketini yanlış yorumlaması hadisesidir.
Aslında kişiler bu belirti paketi devreye girdiği için hasta değildir; sadece ve sadece bu belirtileri hatalı yorumladıkları için sorunludurlar.
“İştahım yok, uykusuzum, geleceğe güvenim de kalmadı, karamsarım üstelik de. İsteğim tükendi, içimde dayanılmaz bir sıkıntı var. Birileri bunlara anskiyete hastalığı diyor. Ben öyle görmüyorum. Acı biber dilimi yaktı diye zehir demek değildir. Ben bir süre bu dost programımla yaşayacağım. Haydi hayat, bekle, ben geliyorum” dediğinizde, anksiyete vs. denilen sorunla savaşmayıp bir süre onunla yaşamayı göze aldığınızda, bu sorunun aynı hayatı benzer şekilde yaşamanıza hiç de sandığınız gibi mani olmadığını kendi gözünüze gösterdiğinizde, bunları yapabilmeyi kolaylaştırmak için en fazla psikolojik destek aldığınızda ortada ne anksiyeteniz kalır, ne de depresyonunuz!
Ama bunları hayatınızın merkezine koyarsanız, bir de üstüne doktorunuz öyle dedi diye buna yürekten iman da ederseniz masum bir ateşin etrafında gulu gulu dansı yapan yamyamlar misali yirmi dört saat dönmeye başlarsınız. Bu durumda depresyonunuz olduğu için değil; dönüp durduğunuz için kurtulamazsınız ve bu sıkıntıları sizi rahatsız edecek şekilde yaşarsınız.
Bu yazıda bazı tekrarları bilerek yaptım; çünkü telkin en en etkili kitlesel büyü çözme yöntemidir. İnşallah ne demek istediğimi anlatabilmişimdir!
(Not: Konunun daha doğru anlaşılması için panik atakla ilgili diğer makalelerimin de okunması önemle hatırlatılır)
(Not: Panik Atak konulu diğer yazım menüdeki "Makaleler" bölümündedir.)
Psikolog
İzzet Güllü