• https://api.whatsapp.com/send?phone=05521012184
  • https://www.twitter.com/@kifsamer
  • https://www.instagram.com/psikologizzetgullu
  • https://youtube.com/@psikologizzetgullu
İTİRAF: KİBRİN KOL GEZDİĞİ YER: BİZİM CAMİA

Bazı platformlarda yayınladığım, değindiğim geçekler bakımından yeri yerinden oynatmasını beklediğim, ancak en ufak bir kıpırtıya bile neden olmayan yazılarımı zaman zaman ilgili yerlere de yolluyorum. “Ne olur ne olmaz, bu mühim hakikatler gözden kaçmasın” diye! Sorumluluk hastalık olmuş besbelli ki. Dünyayı değiştirecek gücümün olmadığının, etimin ve budumun fazlasıyla farkındayım! Sadece üzerime düşeni yapıyorum. Gerek ilahi gerekse vicdani makamın bizden istediği de bu zaten!

Yıllar önce izlediğim filmdeki bir misyoner Çin’e gider. Bir çocuğu himayesine alır, onu büyütmeye başlar. Bir Çinli şaşırır, “Hangi birisini! Bunun gibi Çin’de milyonlarcası var” der. Misyonerin cevabı müthiştir: “Tanrı benim karşıma bunu çıkardı”

Biz her şeyden ve herkesten değil, karşımıza çıkan şeylerden sorumluyuz sadece. “Ne değişir ki” düşüncesi ise bu yoldaki yalancı avuntumuz! Herkes evini önünü temizlese şehir tertemiz olurdu gerçeğidir asıl olan!

İlgili mercilere de yolluyorum dedim. Bir seferinde aldığım cevap, “Hekim onlar, hasta bakma yetkisi onların” mealinde bir cevap almıştım. Yani, “Uzman o ise dilediği gibi bakar, sana ne” denilmişti. Kibir kokan bu cevap beni şaşırtmadı. Sağlık camiası kibrin en yaygın olduğu sektörlerden biriydi ne de olsa.

Evet, buna şaşırmadım aslında. 10  yıl tıp okuyup bir gözü, bir kulağı, yani tek bir organı bile ancak bilip tanıyabilen nice kişilerin (uzmanı olduğumuz alanda bir organ yapamıyoruz dikkat edin; sadece işleyişini, bu işleyişteki kısmı bozulmaları vs. az çok bilebiliyoruz) daha o gözün ve kulağın yoktan yaratıcısını tanıyamamış olması türünden gerçekleri derinlemesine kavrayınca bizim gibi son derece sıradan kişilere karşı böyle yaklaşılmış, çok görmemek lazım diye düşündüm.

Kibir aslında abartılı bir üstünlük algısı değildir; kendi içimizde hissettiğimiz bir eksikliğin bizi soktuğu psikolojik nitelikli bir savunma pozisyonudur. Kibirli birini gördünüz mü bilin ki kendi içinde ciddi eksiklikleri ve açmazları olan biri var karşınızda. Bu maske tutumuyla farkında olduğu bu yönünü gözlerden (ayrıca kendi gözünden de) ırak tutmaya çalışıyordur sadece!

Hayatta en nefret ettiğim şeydir, kibir. Allah bile hiçbir günah için yapmadığı ikazı kibir için yapıyor; kalbinde zerre kadar kibir olanın cennete asla giremeyeceğini söylüyor. Dediğim gibi bu bizim sağlık camiasında çok yaygındır. Bu tutumun bir diğer nedeni prestiji yüksek bir alanda uzun süre eğitim almak ve bu farkındalığın beslediği farklı olma arayışıdır. Bizim camiada kimileri bu sayikler yüzünden kibirlidir kimileri de onlara karşı kuyruğu dik tutmak gayesiyle!

Prestiji yüksek bir alanda nispeten uzun süre eğitim alıp bunu diğer insanlarla arada yegane fark kaynağı gibi görme şeklindeki “algısal hata” bir süre sonra herkesle aynı hayatı yaşadığını gören kişilerde mizaç hastalığına, yani tavır ve asabiyet bozukluklarına neden oluyor. O sebeple sağlık camiası mutsuz, yüzü asık kişilerin ve dengesiz psikolojik / davranışsal tepkilerin havada uçuştuğu bir sektördür. O yüzden, az önce sizi ayakta karşılayan birisi beş dakika sonra, “Ne var” diyerek tersleyebilir!

Bunun çözümü yaşamı meslek, eğitim türünden tek bir şeye indirgememek, diğer insanlardan bir açıdan önde olsak bile pek çok yönde herkesle aynı olduğumuzu, hatta bazı alanlarda herkesten çok aşağılarda bulunduğumuzu, çoğu zaman kapasitemizin ilkokula giden çocuğumuzun seviyesine bile yetmediği gerçeklerini iyi düşünmek, yani doğamıza en uygun tavır biçimi olan mütevaziliği tercih etmektir. Bu bir seçimdir haddi zatında. Bu doğru seçim bizim camiadaki bulaşıcı mutsuzluk zehrinin en temel panzehiridir. 

Allah’ın sopası yoktur elbette, ancak o kudreti sonsuzun bir takım metafizik cezaları vardır. Bir makamı hak etmeniz mi, hak etmediğiniz yerde bulunarak (bir yere önemli sınavlar kazanarak  gelmek o yeri hak etmek için yeterli değildir) oraya gelebilecek daha nitelikli kişileri o makamdan uzak tuttuğunuz halde orasının hakkını vermediniz mi, orasını babanızın malı gibi görüp hoyratça kullanmaya başladınız mı o makam bir anda büyüsünü kaybeder, sizin ruhen batışınızı hazırlayan bir kara çamura dönüşür.

Önce o iş tepenize koca bir dağ gibi çöker. O işe gidip gelmek çileye, işkenceye dönüşür. Otursanız da ruhunuz hazzetmez artık, çalışsanız da. Önce gözlerinizin feri söner, sonra yüzünüzdeki nur azalır. Bu çok ehemmiyet verdiğiniz cebinize de yansır. Aldığınız ücret asla yetmez olur. Bu durumda tek çalışan filanca kişinin üstelik çok da düşük olan maaşına rağmen en az sizinki kadar keyifli olan kahkahaları moralinizi daha da bir bozmaya başlar ardından. Matematiksel olarak aldığınız tüm ödemelerinizi karşılamalıdır ancak evdeki hesap çarşıdakine bir türlü uymaz. Matematik yanılır. Çünkü yaşam aslında matematik değildir; metafiziktir.

Hatta çalıştığınızda, söz gelimi baktığınız her hasta sonrası kendinizi enayi gibi görmeye başlarsınız. İş yerinizde boş oturacak, hiç olmazsa kendinizi “enayi” gibi görmeyeceğiniz atıl yerler ararsınız. Oysa bu ruhunuz için intiharı seçmek gibi bir şeydir lakin o psikolojiyle bunu da fark edemezsiniz. Tembellik ruhu hasta eden önemli illettir oysa.

Yıllar önceydi. Az evvel cuma namazından gelen bir hekim aniden çıkışmış, “Bu puana ameliyat yapılmaz, vallahi daha yapmayacağım” demişti. Şaşırıp kalmıştım sonra. Heyhat, puan kaygısı bir hastaya hayat verme gayesinin bile önüne geçmiş! İşte ortaya böyle sakat anlayışlar, bir garip müslümanlıklar çıkar sonra. Allah bu müslümanlığı insanın yüzüne çarpar, kabul etmez. Çünkü o kabul etmeye mecbur değildir.

Velhasıl

İşte bu sebeple sağlık personeli mutsuzdur! Üç kat maaş verin, mevcut mutsuzluklar üç kat artar ancak; mutluluk ve memnuniyetler değil!

İşte temeldeki bu kibir nedeniyle belli meslekler hastaların genel sağlığının bile önüne geçebilir bazen.

İşte bu yüzden en yaman gerçekler, velev ki milyonların aleyhine bile olsa, “Onlar hekim, sana ne” tavrı karşısında bir hiçmişçesine söner,  gider.

Bu sebeple kimi bir yılda villa yaptırırken kimileri basit bir bisküvi talebi karşısında ufacık çocuğunun gözüne ağlamaklı bakan bir baba olarak geldiği zifiri kara bir gecenin sabahında yan odanın lavabosunda 600 küsur liraya tuvalet temizlemeye devam eder. Kibirli bir ego için rütbe önemlidir, emek değil! Din, “Emek kutsaldır” demiş, ne önemi vardır! Kibirli her egonun dinle olan irtibatı ibadetle sınırlıdır sadece!

İşte bu yüzden kazanılan para mutluluk vermez kimseye. İşte bunlar yüzünden ağlayanın malı gülene yaramaz! Birileri yerken birileri bakarsa orada ancak psikolojik ve sosyal kıyamet kopar!

 İşte bu kibir, kibrin getirdiği zulüm ve şükürsüzlük yüzünden gözler hep aldıkça daha fazlasına çevrilir. Çünkü ilahi adalet insanı bir sebep peyda etmeden cezalandırmaz. Önce gözünü yukarılara diktirir ki mutsuz edebilsin. O her şeyi sebepler dairesinde yapar. Onun için önce aradaki farkı fark ettirir!

İşte bu sebeple ve akıl almaz bir biçimde, dört evi olanla kirada yaşayan aynı derecede mutsuzdur günümüzde.

 İşte bu yüzden sabahtan akşama dek lavabo temizleyen birisi maddi sorunlar altında ezilirken bunu doğal bir durum gibi gören zengin şükürsüzler aynı ezikliği evinde çocuğunun yahut asi eşinin beklenmedik bir davranışıyla bir sefer de yaşar. Allah farklı yollardan götürür belki, ama aynı yerde eşitler.

İşte bunlar yüzünden Allah birilerini vermediği için yedirmiyorsa birilerini de kolesterol vb. illetlerin yahut bıkkınlık / usanmışlık batağına düşürerek aynı kapıya çıkarır! Çünkü O adaletli olanların en adaletlisidir. O var olanla yok olanı, herkesi ve her şeyi aynı “sonuç” potasında bir çırpıda eritiverir!

Bu ve benzeri sebepler yüzünden herkesin esas yurdu bir metrekarelik kara topraktır belki de, kim bilir!

Son söz Gazali’nin:

“Mezardakilerin pişman olduğu şeyler için dünyadakiler birbirini yiyor”

Psikolog

İzzet Güllü

 

 



  
3370 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın