PSİKOLOJİ VE PSİKİYATRİ DİYORSAN OKU PSİKOLOJİ VE PSİKİYATRİ DİYORSAN MUTLAKA OKU Dinsel yaklaşımı bilime referans vermek için yahut çok dindar birisi olduğum için bahsediyor değilim! Başka açılardan da bakalım , başka boyutlarını da görelim istiyorum! MESELA ALLAH NE ÖNERİYOR “Ben kederimi ve hüznümü sadece Allah'a arz ederim (şikâyet ederim)..." (Yusuf / 86) STATÜKO NE BUYURUYOR Hüznünü ve kederini sadece bize arz et, çünkü onlar hastalık! Adı da var bak: Depresyon. Bu uzmanlık işidir" MEVLANA NE DEMİŞ PEKİ "Gönülde şimdi gam var! Ey neşe, şimdi gelme! Misafir Üstüne Misafir Olmaz!" STATÜKONUN YAKLAŞIMI NE "Ey vatandaş! Ruhunda hüzün değil, depresyon var! Az ise hafif seyreden, ağırsa majordur… Depresyonum falan yok deme, sen bilemezsin bunu, biz biliriz! Muhtemelen maskelidir seninki! Şimdi gelmezsen riski yüksek! Bir saniye kaybetme, hemen gel!" STATÜKO CEVAP VERİYOR Ama biz hüzne depresyon demiyoruz ki! En az 15 gün yaşanacak, işlevselliği bozacak! BİRİLERİNİN BAŞBELASI, NERDEN ÇIKTI BU ADAM DEDİKLERİ İZZET GÜLLÜ CEVAP VERİYOR En az 15 ölçüsü eskiden en az 6 aydı! 6 ay çok uzundu; statükonun “çok hasta” hedefine uygun düşmedi. Bu süreci 15 güne çektiler ki daha çok kişi bu kapsama girebilsin! Çünkü birçok insani süreç bile zaten en az bu kadar sürer. Böylece daha fazla kişiye hastalık diyebilme şansı doğar! İnsan zayıf, aciz ve duyguları olan, her olaydan etkilenebilen bir varlıktır. Doğal boşanma sonrası süreç bile en az 3 – 6 ay sürer çoğu zaman! Hatta bu eşe olan bağlılık, sevgi, vefa, kişilik özellikleri, sosyal destek imkanları, maddi olanaklar vb. koşullara bağlı olarak çoğu zaman üç – beş yıl bile sürebilir. Yani bazen 3 – 5 aylık hüzün ve keder süreci normaldir bazen ise 5 yıl bile normaldir! Beyaz atlı prensini kaybettiğini düşünenle bir beladan kurtuldum diye düşünen iki eş, sevgili yahut herhangi bir insan arasındaki hüzün, keder, acı vs. aynı olabilir mi! Statükoya göre bunların hiç önemi yoktur! Bunlar her koşulda en fazla 15 gün sürmelidir! Statüko kriterini koymuştur bir kere! Kim, niçin, ne şekilde ve neden olursa olsun; en fazla on beş gün etkilenme hakkı vardır; bu süreyi aşarsa hastalıktır! Sadece kitaplarda bozukluk geçtiği halde pratikte hastalık diye milleti kandırmadaki değil; 15 günü hastalık kriteri saymadaki garabeti de varın siz düşünün! Yani öz Türkçesi şu: İnsani süreç en fazla sekiz – on gün sürer! Bu sürecin neyle, ne kadar ilgili olduğu falan da önemli değildir! Yani bir yakınınız ölse de sevgiliniz sizi terk etse de bu sürecin etkisi en fazla sekiz – on gün olmalıdır! 15 gün sürerse hastalıktır! Mantık bu! Ama en az beş belirti var? İkinci evlere şenlik kriteri de bu! Uykusuzluk, iştahsızlık, hüzün, ümitsizlik vb. en az beş kriter daha olacak! Yahu adam beş dakika önce kavga edince bile gerginlik, öfke, saldırganlık eğiliminde artış, yüzde kızarma, titreme, iştah kaybı gibi en az sekiz - on belirti ortaya koyar! Bir psikolojik hal doğası gereği zaten en az beş – altı başka psikolojik tepkiyle birlikte yaşanır! Daha bunu bile bilmeyenler neyi bilebilir; söyler misiniz! Statükoya göre böyle olmamalıdır! Mesela üzüldüysen sadece üzüntü olmalıdır; uykun, iştahın falan gitmemelidir. Bunlar gidiyorsa yani bir duygusal sürece başka psikolojik tepkiler eşlik ediyorsa hastasın demektir. İkinci kriter de şu: Günlük, mesleki ve sosyal hayatta işlev kaybı olacak! Bu statükoya başvuran kaç kişinin işlev kaybı vardır sahi? Hangisi evliliğini yürütemez, çocuğuna bakamaz, muhasebeci falansa sürekli hesap kitap hatası yapar örneğin? Bu iki kriter garabetini geçin, bir de artık ağızlara dahi alınmayan, hem unutulan hem unutturulan, “Olumsuz yaşam olayı sonrası hiçbir süreç –dilediği kadar şiddetli olsun vs.- ruhsal bozukluk değildir” temel kriterini de dikkate alın! Statükonun ağababası başka kaygılarla böyledir; onun ona özendikçe kendisini yarı doktor gibi hisseden, bu hazza müptela yaveri psikoloji de sözü edilen sayiklerle bu sorunlara hastalık demekte ısrar eder. Sonra koyun hepsini üst üste! Patlayanın depresyon mu yoksa statükonun mantık ve etik değerler tekeri mi; anlamaya çalışın! Peki ben niye, “Hastalık yok; sorun var en fazla” diye bu kadar ısrar ediyorum? Takıntı hastası mıyım yoksa ben de? Hayır! Ben tanı(m)lamanın yöntem belirlediğini, bunun çok hayati olduğunu biliyorum çünkü! Bunu bile bilmeyenlerden yahut bildikleri halde göz göre göre gözardı edenlerden size hayır gelmez! O yüzden hep söylüyorum: Bu statüko sizi tedavi edemez; hasta eder! Buraya elini kaptıranın gövdesi gider! Bu statükonun sayısal gücü, imkanları ve popülaritesi yaygınlaştıkça sorunlar daha fazla artıyor bu yüzden! Ben bu noktada çok duruyorum çünkü kimse durmuyor! Ben bu nokta üzerinde çok duruyorum çünkü; “Sorun” deyince soruna yönelik gerçekçi yaklaşımların, “hastalık” deyince ise alakasız tıbbi tedavilerin devreye girmesinin kaçınılmaz olduğunu biliyorum! Sorunlara hastalık deme hatasının; oluşturduğu hastalık algısıyla sağlam adamı hasta ettiğini, bir de bu sorunlara tıbbi tedavilerle yaklaşılınca doğası geçici olan sorunlarını kalıcı ve dirençli hale geldiğini biliyorum! Bu statükonun bu temel hataları nedeniyle üç sağlam kişiyi güya tedavi ederken yüz üç kişiyi kapılarının gedikli müdavimi yaptığını da biliyorum. O yüzden bu hayati noktadaki bu bozuk algıların değişmesi en hayati olaydır! Psikolog İzzet Güllü |
7911 kez okundu
YorumlarHenüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |