DEMOKRASİ ÜZERİNE ANALİZ (NEDİR, NE DEĞİLDİR) Geleneksel kaynakları esas alan paralel din zemininde dindarlaşan insanların çoğu bir süre sonra demokrasiyle, bu idareyle yönetilen sistemle/devletle, günahların önünü açıyor şeklindeki hatalı bir dini algılama biçimi nedeniyle de özgürlüklerle sorunlu hale geliyor! Neticede insanlar demokrasiyle ve onun olmazsa olmazı olan özgürlük vb değerler ile kendilerine yıllar boyu din diye öğretilen bazı inanç ve kabulleri arasında sıkışıp kalıyorlar! Ne çocukluktan beri yaşayarak içselleştirdikleri ve bilerek veya bilmeyerek bir yaşam felsefeleri haline getirdikleri demokrasiden ve nimetlerinden vazgeçebiliyorlar ne de bu değerleri dinen yanlış gibi sunan fikir ve akımlara karşı açıkça bir tavır alabiliyorlar! İki arada bir derede yaşayıp gidiyorlar! Bu paradoks bir yerden sonra, özellikle de geleneksel dini kurumların yaygınlaşması ve toplumun bu düzlemde her geçen gün daha fazla dindarlaşması neticesinde son bulmaya mahkumdur. Demokrasiye karşı çıkan ve önemli bir bölümü bağnaz kişilerden meydana gelen hiziplerin / akımların elinde insanların kolay kolay reddedemeyecekleri din görünümlü güçlü bir silah olduğu için bir süre sonra demokrasi - geleneksel din fikri kavgasında tercihlerin büyük ölçüde din/dini görünümlü inanç ve kabullerden - akımlardan yana kullanılması kaçınılmaz olacaktır. Mevcut sürecin gidişatı da bu tespitimi teyit eder niteliktedir. İşte bu tarih; büyük bedeller ödeyerek sahip olduğumuz, asırlarca ortaya konulmuş nice acı tecrübeler neticesinde elene elene kendisine ulaşılmış devlet sistemimiz ve başta özgürlükler olmak üzere tüm demokratik değerlerimiz noktasında ülkemiz ve insanlık için büyük bir kaybın yaşanacağı tarih olacaktır. Bunun bir çok psikososyal komplikasyonu da bulunacaktır. Gerçek bu olduğu halde bu konuda bilgisi olanların demokrasi ve dindeki yeri konusunda toplumları dini ve fikri argümanlarıyla birlikte aydınlatıcı, bu açmazları ve paradoksları giderici bir çalışma içine pek girmedikleri, bir nevi başlarına kuma gömdükleri görülmektedir. Demokrasi ve ona ait değerlere karşı çıkan ve önemli bir bölümü radikallerden oluşan gelenekçi fraksiyonlar fikirlerini en azından görünüşte dini gibi duran bazı delillerle gerekçelendirmektedirler. Oysa demokrasiyi savunan kesimin bu konuda ellerinde "Özgürlük iyidir, şu zamanda, Batı dünyası, Atatürk kurdu, Orta çağ karanlığı" gibi bazı sığ ve klişe argümanların dışında güçlü delilleri, özellikle de dini nitelikli delilleri pek bulunmamaktadır! Daha doğrusu bu yönde güçlü delilleri bulunduğu halde nedense bu pek kullanılmamaktadır! Böylece bir taraf; çoğu inanan insanlardan oluşan bir toplumda din gibi müthiş bir gücü kaynak gösterirken karşısına dini niteliği olmayan bazı sığ ve klişe reflekslerle çıkılmıştır! Bir tarafta din diğer tarafta "Şu zamanda, demokrasi iyidir" gibi klişe ve sığ, ikna edici olmaktan uzak klişe argümanların bulunduğu bir fikri kapışmada inananların çok olduğu bir ülkede elinde din silahı olanların kazanması kaçınılmazdır. Özellikle demokrasi nöbeti, demokrasi salası, demokrasi şehidi gibi kavramların ülkemizde darbe sonrasında daha sık kullanılması demokrasiden ve değerlerinden alerji duyanlarda fikri bir kalkışmaya yol açtı! Bu sosyal medyada oldukça dikkat çekiyor! Dini bazı söz ve ifadelerin delil olarak kullanıldığı bu fikri kavgada karşılarına din ile çıkılmaması, dini gibi duran delillerine daha güvenilir, daha muhkem dini argümanlarla cevap verilmemesi durumunda son dönemde artan bu demokrasi farkındalığı ortamı demokrasi yanında görülen bazı kitlelerin de kısa bir zaman sonra yanlış cephede saf tutmasına yol açabilecektir. Bu, bireysel ve toplumsal nitelikli tüm psikososyal kazanımlarımızdan tutun dinimizin dünyevi nitelikli çok önemli temel ilkelerine varıncaya kadar oldukça büyük sakıncalar taşımaktadır. DEMOKRASİYE ALERJİLİ KESİMİN FİKRİ VE İTİKADİ DELİLLERİ Demokrasi kafir rejimidir Hakimiyet Allah'ındır Hüküm sadece Allah'ındır Şimdi bu üç sloganik delile daha yakından bakalım! Demokrasi kafir rejimi midir? Ortaya çıkışını ve ortaya çıkaran kişileri ve ortaya çıktığı toplumları baz alırsak kuşkusuz ki öyledir. Ancak bu, bir sistemin dinen yanlış olmasına gerekçe değildir. Bugün kullandığımız hemen hemen tüm cihazlar ve aletler de gerek fikir gerekse de ortaya çıktığı toplum ve yer itibariyle kafir diye bildiğimiz ülkelere aittir. Bu durumda başta televizyon ve cep telefonları, arabalar, uçak ve gemiler olmak üzere onlara ait olan hiçbir şeyi dinen doğru bulmamak gerekecektir. Bu ise hem büyük bir tezat olacaktır hem de "İlim Çin'de bile olsa gidip alın" dediği söylenen bir dine asla uygun olmayacaktır. Hakimiyet Allah'ındır iddiaları Kuşkusuz ki hakimiyet Allah'ındır! Fakat bir ülkede hakimiyet Allah'ındır dendiğinde burada kastedilen yönetimi halk seçer, yönetimi tespit etme hususunda tek söz sahibi halktır demektir. Bu apaçık gerçeğin karşısına hakimiyet Allah'ındır diyerek çıkmak mantıken geçersizdir. Sonuçta her ülkede bir yönetim olacaktır. Bunu ya halk seçecektir ya da bu iş belli bir molla sınıfınca vs. yapılacaktır ya da yönetim babadan oğla gidecektir. Halk seçince yani yönetimi tayin yetkisi halkta olunca bu hakimiyetin Allah'ta olması gerçeğine aykırı olacaksa yöneticileri molla sınıfı atayınca yahut yönetim babadan oğla geçince hakimiyet nasıl Allah'ın olmuş olacaktır? Halk seçince hakimiyet Allah'ta olmuyorsa babadan oğla geçince hakimiyet nasıl Allah'ın olmuş olacaktır? Dört halifeyi de insanlar seçmedi mi? Buradaki beşeri seçime bakarak Allah'ın hakimiyet yetkisi sahabe tarafından gasp edildi mi denilecektir? Halkın seçmesi, bu hususta hakimiyetin halkta olması gerçeğinin karşısına "Hakimiyet Allah'ındır" diyerek çıkmanın abesliği ne kadar açık, değil mi? İşte bu tür sureti hak gibi duran ancak son derece ilkel mantıklar, son derece din dışı deliller üzerine kurulu olan reflekslere Allah ile aldatmak denilmektedir. Görüldüğü üzere burada alenen bir çarpıtma yapılmakta, yönetimi seçme irade ve yetkisinin halkta olması gerçeğinin karşısına "Allah ile aldatma" kadim metodu gereği Allah lafzı ile çıkılmakta, böylece kitleler demokrasiyle ve kurumlarıyla kavgalı hale getirilmek istenmektedir. Hüküm sadece Allah'ındır ve indirilenle hükmetmeyenler zalimlerin ta kendisidir ayetlerine gelince! Nisa 58 ayetini dikkate aldığımızda Allah'ın dünya işlerinde hükmetme yetkisini kullarına da tanıdığı görülecektir. Ancak paralel kaynaklardan beslenen ve dini bir ideoloji haline getiren kişi ve kesimler bu ayeti nedense hiç kullanmazlar, genellikle de görmezden gelirler. Bunlar Allah'ın "Yoksa ayetlerimizden bazılarına inanıyor da bazılarını inkar mı ediyorsunuz" dediği zümreye girmektedirler. Allah dünya işlerinde kullarına hüküm verme / hükmetme yetkisi vermektedir. Hüküm yetkisi sadece dinde Allah'ındır! Bu aynı zamanda din ve dünya işlerinin bizzat Allah tarafından ayrılması demektir. Bakın laiklik de dine ne kadar uygun, öyle değil mi? Aksi bir kabul sadece Kur'ani açıdan değil, akli açıdan da batıl olacaktır. Çünkü bugün yaşarken her birimiz sabahtan akşama kadar yığınla hüküm veririz! Hüküm sadece Allah'ın ise ağzımızı açamayacak hale geliriz. Çünkü yaşamın içi yığınla hüküm ifadesiyle doludur. DEMOKRASİYE DÜŞMAN KİŞİ VE KESİMLERİN AÇMAZLARI Sıra demokrasiye, sıra sisteme ve rejime gelince birden "Hüküm sadece Allah'ın" diyen bu kişilerin dinlerinde hükmün tek sahibinin Allah olmadığı görülecektir. Evet, bu kişilerin dinlerinde bile daha hükmün ve hakimiyetin tek sahibi Allah değildir. Bu yetki, bu otorite Allah, elçisi ve ulema arasında üçe bölüştürülmüştür. Sözgelimi oruç bozmaya 61 gün ceza / kefaret biçen hükmü Allah mı vermiştir? Halihazırda yaşanılan geleneksel dindeki bütün hükümleri sadece Allah mı vermiştir? Mesela recm hükmünü kim vermiştir? Mürtet hükmünü kim vermiştir? Kur'anda olmadığı halde icma, kıyas, fetva, rivayet gibi paralel hüküm yollarıyla din haline gelmiş yüzlerce hükmün sahibi Allah mıdır yoksa bazı kulları mıdır? Görüldüğü üzere bunların geleneksel dinlerinde bile Allah dışında hüküm vericiler vardır! Ancak ne hikmettendir bilinmez, bunların bu gerçeğe bir kere olsun karşı çıkmadıkları görülür. Evet, daha dinlerinde bile hakimiyeti sadece Allah'a veremeyenlerin demokrasi vb dünya işlerine gelince, Nisa 58'i yok farz ederek, hükmü sadece Allah'a ait kılmak istemeleri oldukça düşündürücüdür! Burada "Hükmü kullar verse de kaynağını Kur'andan almaktadır" denebilir. Birincisi, çoğu hükümde kaynak asla Kur'an değildir. İkincisi, kaynak ne olursa olsun, sonuçta kullar hüküm vermektedir. Hüküm verme yetkisine kullar ortak olmuş olmaktadır. Hüküm sadece Allah'ındır demek bu yetkinin sadece Allah'a ait olması demektir. Kaynak Kur'andan dahi alınsa sonuçta kullar hüküm vermekte, sonuçta bu hüküm yetkisine kullar ortak olmuş olmaktadır. Kaldı ki geleneksel dindeki tüm hükümler kaynağını Kur'andan da almaz! Allah peygamberimize "Bize atfen bazı sözler uydursaydın" der, elçisini tehdit eder. Peygamber bunu yapsaydı herhalde Kur'andan yola çıkarak yapacaktı! Mutlaka Kur'anı kaynak alacaktı! Bakın buna bile müsaade edilmiyor. Yani kaynağın Kur'andan alınması dahi bu gerçeği değiştirmiyor. Çünkü Allah katında din sadece indirilendir, din sadece Kur'andır, ondan beşeri akıl ve yorumlarla çıkarılacak olan şeyler değil! Dini denilen rejimlerde işte bu yapılır, beşer aklının ürünü olan ve zandan ibaret olan çıkarımlara dini hüküm, ilahi yasa vs denilir. Şimdi indirilenle hükmetmeyenler kafirdir, zalimdir ayetini yönetim vb dünya işlerinde kanun koymak, yasa koymak Allah'ın yetkisindedir şeklinde sunanlara sormak lazımdır: Ulemanın görüşleri, çıkarımları, içtihatları indirilen midir? Malum, şer'i denilen yönetimlerdeki yasa ve kanunların çoğu ulemanın görüşlerinden meydana gelir! Ulemanın görüşleri indirilen midir? Ulemanın görüşleriyle yasa hazırlayınca bu nasıl olur da Allah'ın yasası olabilir? Allah'ın sözleri, Allah'ın indirdiği sadece Kur'an değil midir? Görüldüğü üzere demokrasi düşmanları bilim insanlarının koydukları ve Nisa 58 ayetine göre (adalet şartıyla) asla din dışı olmayan yasalara din dışı yasalar derken ulema sınıfının, sadece Allah'a ait hüküm yetkisine ortak olmak pahasına (adeta Allah'ın vekilleri edasıyla) koyacakları yasalara Allah'ın yasası demektedirler. Buna Kur'anda "Ellerliyle kitap yazar, sonra da bu Allah'ındır, Onun katındandır derler" denilmekte ve bu kişiler çetin bir azapla tehdit edilmektedirler. Demokrasilerde insanlar yasa koyar ama adına dini yasa denilmez! Nisa 58'e göre bu dine son derece uygundur. Bu yasalara indirilen yasalar denilmediği için de şirk değildir. Dini denilen rejimlerde ise yine insanlar yasa koyar fakat buna Allah'ın yasası denilir. Kul ürünü olan yasalara Allah'ın yasası demek suretiyle, bu beşer ürünü yasaları dinselleştirmeleri nedeniyle hem hükme ortak olmuş hem de Allah'a iftira etmiş olurlar. Çünkü insan ürünü olan şeyleri Allah'a izafe etmiş, Kur'anın zan ve tahmin dediği, dinen hükmü yok dediği şeyleri kutsayarak indirilen payesi takmış olurlar. Yani demokraside yasa koymak Nisa 58 ayeti gereği gayet dini bir teşebbüstür. Tek şartı adalettir. Fakat bunlara ilahi yasa, şer'i kanun denemez! Demokrasilerde zaten buna kimse de böyle denilmez. Bu yüzden demokrasilerde konan kanunlar hem dine uygundur hem de şirk değildir. Demokrasiler bu sebeple şirkin panzehiridir. Fakat dini denilen rejimlerde hem yasaları yine ulema (insan) koyar hem bunlara dini bir anlam yüklendiği için hükme ortak olunur hem de bunlar Allah'a izafe edilir, bunlarla hükmetmeye indirilenle hükmetmek denilir. Sanki ulemanın görüşleri indirilenmiş gibi! Burada görüldüğü üzere ulemanın görüşlerine indirilen demek gibi vahim bir şirk söz konusudur. Velhasıl ulemanın görüşleriyle hükmetmeye nasıl olur da indirilenle, Kur'anla, Allah ile hükmetmek denebilir? Bundan daha büyük bir iftira, bundan daha korkunç bir zulüm ve vebal var mıdır? DEMOKRASİ VE DİĞER TAĞUTİ REJİMLERİN DİNEN YERİ Demokrasi dışı diğer tüm rejimler tağuti rejimlerdir. Çünkü doğalarında yasakçılık, baskı ve zorlama vardır. Baskı ve zorlama saf ve sırf Allah rızası dışı gailelerle amel etmeye yol açar. Kişilerin saf ve sırf Allah için değil, sistem zoruyla amel üretmesine neden olur! Bu esasında Allah'a paralel ilah olmak, ilahlık yetkisine soyunmaktır. Bu ise sistemin tağut, insanların da sistemin kulu haline gelmesidir. Bu rejimler yüzde elli Allah için, yüzde elli de sistem korkusuyla amel eden riyakar kullar, münafık karakterler yetiştirir. Bu şekilde niyetleri de ifsat etmiş yani geçersiz kılmış olur. Yine bu sistem imtihan için gerekli olan şıkları yok eder. Bunun anlamı dünya ilahi imtihan ortamını da ifsat etmektir. Çünkü namaz mecburidir, içki yasaktır vs. Böylece kişileri seçenekten mahrum eder. Seçenek olmayınca seçim, seçim olmayınca imtihan olabilir mi? Hani dünya imtihan yeriydi? Bakın dini denilen bir rejim Allah'ın dünya imtihanı dediği bir ortamı ifsat etti! Baskı ve zorlama fıtratları bozar! Fıtratı bozmak ise Allah'a savaş açmak demektir. Herkesi aynı fabrikadan çıkmış birer makinaya çevirir. Herkesi tektipleştirir. Özgür düşünemeyen, yetenekleri körelmiş, sindirilmiş korkak, silik karakterler yaratır. Oysa farklılık, farklı kişiliklerde olmak, bunların kendi özgün doğaları içinde serpilip gelişmesi fıtratın gereğidir. Tabiata bakın, binlerce çeşit bitki ve hayvan vardır! Farklılık ve onun muhafazası fıtratın gereğidir. Görüldüğü üzere bu baskıcı rejimler sadece saf Allah için işlemesi gereken, ancak böyle olduğunda geçerli olan niyetlerimizi geçersiz kılmaz; ayrıca sırf Allah için olması gerekirken sistem korkusuyla iş yaptırdığı için salih amellerimizi, bir iki şıkka zorladığı için dünyanın ilahi imtihan yeri olması olgusunu, nihayetinde de fıtratlarımızı da bozar! Allah dinde zorlama yoktur dediği halde insanları Allah adına zorlamak Kur'ana aykırıdır. Tek başına bu bile bu sistemlerin Kur'an dışı olduğunun yeterli bir delilidir. Kimse kimseyi Allah adına zorlayamaz. Çünkü kimse Allah'ın ne jandarmasıdır ne de vekilidir. Allah bunları elçisine bile yasak etmiş, sen onların üzerinde vekil değilsin demiştir. ÖZETLE Dini rejim iddiası din gibi müthiş bir toplumsal etki ve güç kaynağını kullanarak insanlar üzerinde kalıcı dünya saltanatı devşirme çabasının bir yansımasıdır esasında! Hiçbir rejim dini ve ilahi olamaz! Çünkü hem büyük çoğunluğu ulemanın görüşlerinden oluşan yasalara ilahi denemez hem de ilahi olan bir sistemde hata, kusur, noksanlık bulunmaz! Oysa insanın işleteceği her sistem yığınla hata ile doludur. Demokrasi sağladığı özgürlük ortamıyla kula ve sisteme kul olmaya mani olur. Demokrasi şirk olgusunun birey hayatından çıkarak yapısal bir hüviyet kazanmasının yani kurumsallaşmasının panzehiridir. Demokrasi yönetim işinde Allah adına, sanki O'nun vekiliymiş gibi iş yapan komisyonculuğa izin vermez. Demokrasi sadece Allah rızası için niyet eden, sırf Allah rızası için amel eden, bunları hiçbir şeyin gölgelemesine izin vermeyen salih müminler yaratır. Demokrasi riyakarlığın temel kitle psikolojisi, münafıklığın temel toplumsal karakter haline gelmesine izin vermez. Özetle demokrasi kulun kula, kulun kendisini Allah'ın vekili olarak gören, kendisini Allah'ın jandarması zanneden rejimlere/sistemlere (tağuta) kul olunmasına engel olur. Bu yüzden demokrasi uğrunda ölene şehit denecek, yaşatılması uğrunda her vakit salalar verilecek kadar mübarek bir sitemdir. Demokrasi peygamberimiz dönemindeki meşveret/şura kurumunun günümüzdeki daha gelişmiş formudur. Demokrasi dinde zorlama yoktur ayetinin somutlaşmış halidir. Peygamber devrindeki meşhur Meşverette sözgelimi Zeyd'in görüşleri ve önerileri nasıl ki istişare sonucu toplumsal kural / bir norm haline geliyordu, buna nasıl ki ilahi hüküm denemiyordu, bu durum nasıl ki dine aykırı bulunmuyordu, aynı şekilde, Meclislerdeki komisyonlarda ortak kanaatler sonucu (istişare ile) yasa hazırlanması da dine aykırı değildir. Demokrasi aynı zamanda "Müslümanların işi istişareyledir" gerçeğinin somutlaşmış bir tezahürüdür. |
1093 kez okundu
YorumlarHenüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |