DEMOKRASİ NEDEN MÜBAREK BİR REJİMDİR
Son günlerin en konuşulan, en gözde, en itibarlı olgusu olan demokrasi hakkında halkta mevcut olan lakin pek de dışarıya yansıtılamayan kafa karışıklığını gidermek gerekiyor. Demokrasi sahiden nedir? İyi bir şey midir yoksa kötü, haram, kefere işi bir şey mi? Bir taraf iyi diyor bir taraf kötü! İyiyse neden iyi, kötüyse niçin kötü? Bunun üzerinde duran hiç yok! Bu konudaki mücadele horoz dövüşü gibi, körler dövüşü şeklinde sürüp gidiyor! Demokrasi gerekli midir? Gerekliyse neden gereklidir? Dine uygun bir rejim midir demokrasi? Demokrasi güzeldir, demokrasi nimettir falan demekle, yaşasın demokrasi diye bağırmakla, bu konuda gerek dinen gerekse fikren ikna edici izahlar yapılmadıkça kişilerin demokrasiye olan bakış açısı iki arada bir derede kalmaya devam edecektir. Bu yazı, demokrasi konusundaki bir kaç yazımdan sonuncusu! İlgili diğer yazılarımın okunması bu konuda daha bütüncül bir bakış açısının meydana gelebilmesi, dolayısıyla da daha sağlıklı bir yargının oluşabilmesi için oldukça önemli olacaktır. Üzerinde adeta fırtınalar koparıldığı halde din adamları nedense demokrasi konusunda başlarını hep kuma gömer. Bir taraf dinde yeri var diğer taraf hayır yok derken bu konuda halkı aydınlatacak çalışmalar yapmaz, bu husustaki kafa karışıklığını gidermeye nedense hiç yanaşmazlar. Var mı yok mu? Varsa neden var yoksa niçin yok? Bu konunun artık bir aydınlığa kavuşması gerekiyor. Çünkü dini kullanarak hakikatleri çarpıtan bağnaz fraksiyonlar demokrasiye düşman kişiler ve kitleler üretmeye, altımızdaki özgürlük halısını çalmaya, bu zemini günbegün aşındırmaya devam ediyorlar. Biz ise sadece yaşasın demokrasi diye bağırmak gibi afaki, sığ bazı çıkışların dışında bir şey yapmıyoruz, bunlara bu işin dini ve fikri gerekçelerini anlatarak kendi dillerinde cevaplar vermiyoruz. Böylece onları bu hususta kendi elimizle daha avantajlı bir hale getirmiş oluyoruz! Hemen belirteyim ki demokrasi hem dinen hem aklen hem de ilmen çok gereklidir. Demokrasi paralel kaynaklardan beslenen Emevi dini için sakıncalıdır. Oysa bu Kur’anın ruhuna son derece uygundur. Evet... Ben sırf Allah için, sadece Allah rızası maksadıyla namazı seçemiyorsam, sistem zoruyla, rejim korkusuyla namaz kılıyorsam burada ben nefsimle, irademle vs imtihan olmuş olabilir miyim? Allah “Kılın da hangi amaçla kılarsanız kılın” mı diyor? Allah sadece sonuca mı bakıyor yoksa niyete de mi? Burada hem niyetimiz hem de amelimiz ifsat olmuş olmuyor mu? Bu baskı ve zorlama, bu kısıtlama ve dayatma hem niyetlerimizi hem amellerimizi hem de ilahi imtihan ortamını ifsat etmek demek değil midir? Bu ortamı dini sistem diye yutturanlar bizi kula ve sisteme kul haline getirmiş, riyakarlığa ve münafıklığa yol açmış olmuyorlar mı? Şeytan zaten hilelerini din maskesiyle sunar ve kitleleri hep böyle aldatır. İkincisi, demokrasi çeşitliliği korur ki bu fıtratın gereğidir! Dikkat edilirse doğu toplumlarında, bu toplumların yönetim sistemlerinde değil sadece, onların bu yapılarını ve zihniyetlerini inşa eden kaynaklarla bu kaynakların tatbikat sahası olan tarikat, cemaat gibi kapalı dini yapılarda demokrasi yani özgürlük yoktur! Buralarda genellikle bir iki kitap okunur, biter, yine başa dönülür, yine okunur! Sanki dünyada başka hak ve hakikatler yokmuş gibi! Derken beyinler tek yanlı girdilerin tekrarıyla şartlanır, katı ve kapalı bir hale gelir. Böylece hem başka eserlere zaman bırakılmaz hem de başka kitapları ve bilgileri almayı reddeden, dünyayı bir iki sığ bakış açısı perspektifinden algılayan kör zihinler inşa olur! Bu farklı uyarıcılara kapalı iç işleyiş aynı zamanda oluşan algısal büyünün ve zihinsel hipnozun bozulmasını önler! Ortama farklı bir uyarıcı gelmeyince bu mümkün olmaz! Demokrasi sağladığı özgürlükle farklı bilgi ve kaynaklara ulaşımı kolaylaştırır. Böylece beyinlere farklı farklı uyarıcılar girer. Bu ise beyinlerin düşünüp akletmesini tetikler. Bu yetiyi besler, kuvvetlendirir, temel kitlesel karakter haline getirir. Çünkü bu beyinler için kıyaslama, benzerlikleri yahut farklılıkları görmek yani sürekli sorgulama yapma egzersizi demektir. Demokratik toplumların sadece refah seviyesi değil, zeka seviyesi bile daha yüksektir. Bunun tek nedeni zengin beslenme çeşitliliği vs. değildir. Farklı uyarıcılar alabilme imkanlarıdır. Uyarıcı çeşitliliği zekayı dahi besler. Uyarıcı çeşitliliği için özgürlük, özgürlük için de demokrasi gerekir. Görüldüğü gibi demokrasi Kur’anın en çok istediği şey olan akledebilmek için de gerekli olan koşulları sağlıyor. Aynı girdilerle körelmiş, zamanla kula kul haline gelmiş köle ruhların oluşmasına mani oluyor, sadece Allah’a kul olabilmenin kapısını açıyor. Demokrasi aynı zamanda doğuştan gelen bireysel farklılıkların özgürce serpilip yeşermesini sağlar. Bunları budamaz! Baskı ve zorlamanın esas olduğu rejimler gibi herkesi aynı tornadan çıkmış gibi tektipleştirmez. Farklılık fıtrattandır. Bu yüzden onun korunması gerekir. Aksi fıtrata savaş açmak olur. Fıtratları yani yaratılışı gereği doğaları farklı farklı olan insanların bu yönlerini korumak için de demokrasi ve özgürlükler gerekir. Bir ağacın tüm dalları ancak sağı solu açık olursa gelişir yani çevresine özgürce salınabilirse serpilir. Kainatta binlerce tür bitki ve hayvan çeşidi vardır. Sadece fillerin çoğaldığını düşünsenize? Demokrasi yol açtığı özgürlükler vasıtasıyla bu çeşitliliği korur. Çeşitlilik sadece fıtrat açısından doğamıza uygun değildir aynı zamanda bir denge unsurudur. Çeşitlilik dengeyi korur. Aksi halde bir görüş, bir anlayış, bir tip hızla büyür ve tüm dünyayı esir alır. FETÖ örgütünün hızla büyümesi ve çoğu yeri ele geçirmesi gibi! Demokrasi ortamı özgürleştirdiği, ortama çeşit çeşit uyaran girmesini sağladığı için özgür düşünen, eleştiren, böylece kula kul olmayan ve robotlaşmayan zihinlerin çoğalmasını sağlar. Bu kişiler kendisi gibi birer kul olan kişilere koşulsuzca biat etmezler, onları yüceltip Allah ile aralarına, ara bir makama koymazlar. Demokrasi kula kulluğun panzehiridir. Bu kişi ve kesimler demokrasiye olan düşmanlıklarından dolayı aynı zamanda yalancıdırlar da! Bu düşmanlıkları onları yalana, çarpıtmaya da mahkum kılmıştır. Mesela demokratik rejimlerdeki bazı suçları göstererek faturayı sisteme keserler. Sözgelimi “Fuhuş yaygınlaştı, işte demokrasi” derler. Oysa bunun nedeni demokrasi değildir, insanlardır, kanunlardır. İnsan, kanun demek demokrasi demek değildir. Bir demokratik toplumda doğru kanunlar da olabilir yanlış kanunlar da! Suç artabilir de azalabilir de! Örneğin İsviçre’de vs suç oranı çok düşüktür. Bir başka ülkede ise suç oranı yüksek olabilir. Oysa iki ülkede de tam bir demokrasi vardır. Bu bize suçun vs demokrasiyle birebir ilgisinin olmadığını gösterir. Bu kişiler "Hüküm Allah’ındır, demokrasilerde yasaları insanlar hazırlar" diyerek demokrasiye karşı çıkarlar! Oysa bunların dinlerinde bile hüküm sadece Allah’a ait değildir. En basitinden oruç bozulduğunda geçerli olduğu söylenen 61 gün kefaret hükmünü Allah mı vermiştir? Hani hüküm sadece Allah’ındı? Görüldüğü üzere bu kişiler samimi değildir. Samimi değillerdir çünkü buna hiç sesleri çıkmaz! Dinlerinde bile hüküm ve hakimiyet sadece Allah’ın değildir. Bu yetkiyi dinde bile Allah, elçisi ve ulema şeklinde en az üçe paylaştırmışlardır, bunda bir sakınca görmezler. Lakin sıra demokrasiye gelince birden aslan kesilirler. Oysa Allah Nisa 58’de adalet şartıyla kullarının hüküm verebileceklerini söyler. Bunlar bu ayeti de sürekli gizlerler, görmezden gelirler. Bunlara “Peygamber devrindeki meşveret kurumunda şura ile, istişareyle alınan kararlar Allah’ın kararları mıydı” diye sormak gerekir. Öyle ya, burada diyelim ki Zeyd’in görüşü kabul görüp bir karara bağlandığında, toplumsal bir kural veya yönetimsel bir norm haline geldiğinde bu Allah’ın hükmü mü olmuş oluyordu? İktidarı halk seçince hakimiyet Allah’ındır diyerek buna hışımla karşı çıkan bu bağnazlara “Dört halifeyi kim seçti, Allah mı? İktidarı molla sınıfı seçince yahut iktidar babadan oğla geçince hakimiyet Allah’ın mı olmuş oluyor” diye sormak lazımdır yine! “Hüküm sadece Allah’ındır” diyen bu dini ideoloji haline getiren radikallere “Sizin dinde sadece Allah mı hükmediyor? Mesela oruçta 61 gün kefaret cezasını kim hükmetti? Allah mı ulema mı? diye sormak gerekiyor. Yine bunlara, “Şeriat denilen yönetimlerdeki çoğu kanun ulemanın görüşlerinden oluşur. Ulemanın görüşleri ilahi midir, indirilen midir, bu görüşlerle hükmedince bu nasıl oluyor da Kur’an ile hükmetmek oluyor” diye sormak gerekir. Görüldüğü üzere şeytan bizi din kisvesi giyerek, Allah diyerek, çoğu zaman Allah’ın adını kullanarak aldatıyor. Çünkü o hak yolun üstüne pusu kuracağını vaat ediyor. Demokrasi hem fıtrat için hem ilahi imtihan olgusunun korunması için hem sadece Allah’a kul olunabilmesi için hem riyakarlığın ve münafıklığın yaygınlaşmaması, temel toplum psikolojisi haline gelmemesi için hem de Kur’an açısından tek uygun rejimdir. Sadece adı yabancıdır, bu ise mahiyetinin doğruluğu hususuna mani değildir. Tıpkı samsung marka telefon kullanmanın onu kullanmanın hak oluşuna mani olmaması gibi! |
1906 kez okundu
YorumlarHenüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |